Güle Güle Git Miyase

2.6K 260 28
                                    

Medya= Simge (Sen Ağlama)

İyi okumalar

**********

Belki de karşımdaki bu adamı öldürsem hiçbir kaybım olmazdı, kimse sevdiklerimi alamazdı benden öylece. Kesinlikle yapmam gereken buydu. "Adam ölmemiş, bizi bulmuş. Şimdide kızını istiyor Yanık."

"Ne demek lan bu? Hem emin misin Miyase'nin babası olduğundan?"

"Eminim, birkaç fotoğrafını görmüştüm, biraz değişmiş ama adam Miyase'nin babası." Nasıl verirdim evime kahkahalar getiren kızı hiç tanımadığım bir adama. Bir umut ya Hasan'ı öldürecektim asla konuşmasın diye, ya da adam buraya geldiğinde onu.

İçime çöreklenen, haksızlık yaptığımı söyleyen vicdanımdan nefret ederek döndüm ardımı Hasan'a. Yok, kimseye vermem Miyase'yi, gerekirse malım mülküm ne varsa hepsini adama veririm, vazgeçsin yeter ki benim kızımdan.

Sonra aklıma sadece bir kez kucağıma aldığım Deniz'im geldi. Birileri çıksa karşıma, dese 'oğlun ölmedi, cehennemin en dibinde. Gelip onu almanı bekliyor' ne yapardım? Evet Cenneti bile verseler bana, o Cehenneme girer alırdım oğlumu. Alamıyorsam onunla kalır yanardım ama yine de saçının tek bir telinden bile vazgeçmezdim. Ya bu adam da vazgeçmezse Miyase'den?

Daralan nefesimle elimi göğsüme götürdüm. Terliyordum eksi on beş derece olan sıcağa rağmen, gözüm kararıyordu. Nasıl, ne zaman bu kadar çok sever olmuştum ben bu küçük kızı böyle? Sanki öz evladımdı ve birileri tırnaklarımı, dişlerimi söküyor gibi acıyordu canım. Korkuyordum onu kaybetmekten, korkuyordum kızımın bir kez de benim tarafımdan terk edileceğini düşünmesinden.

Yol kenarında bir yere çöktüğümde bir damla istediğim gözümden akacak, sadece bir damla istedim beni kendime getirecek.

Ben daha çok küçük bir çocukken, annenim elleriyle yaptığı porselen tabaklardan birinin üstünde bir yazı okumuştum. 'Ağlamak... Ağlamak ne büyük bir lütuf Yarabbim...!' Yazıyordu. Bir başka mavi boyanmış tabağın içinde ise sanki o sözlerin devamı gibi 'Ağlamak insanlığın vicdanı, ağlamak bir çocuğun özgürlüğü, ağlamak kimi zaman korkun, kimi zaman cesaretindir' yazılarını okumuştum.

O zamanlar bunun ne demek olduğunu bilmeyecek kadar saf ve kırılmamıştım. Ağlamak nasıl bir lütuf olabilirdi ki değil mi? Çocuklar canları yandığı için ağlardı sadece bana göre. Bu hiçte güzel değildi. Oysa şimdi sadece bir damla gözyaşı istiyordum içimin ateşini, babalığı yeni tadan hislerimin, yüreğimin korku ateşini söndürecek. Lakin akmıyordu, kaskatı olan elimi yumruk yaptım ve yere birkaç yumruk savurdum. Belki olur ya canım acırsa gözlerim de dolardı.

Ne var ki Miyase'nin bana verdiği acıdan daha büyük değildi elimin taşlara çarptığında hissettirdiği acı. Kalbimdeki acı acımasızdı, korkusuzca büyüyordu yerinde bir ur, kanser gibi. O ara yeniden bana bu korkuları tebelleş eden Hasan geldi oturdu yanıma. Lâldi onunda dili, gözleri yerde elleri dizlerinin üstünde yumruk olmuştu.

"Ben dört sene önce oğlumu kaybettim, şimdi bir kızım oldu diye sevinirken..." daha fazlasını diyemedim. Zira dilim varmıyordu gerçekleri demeye. "Hasan, adama para versek. Gerekirse bütün mallarımı, ne kadar mirasım varsa hepsini versem vazgeçer mi kızımdan?"

"Geçmez Yanık, sen-ben geçer miydik?"

"Geçmezdik."

"Adam yıllardır arıyormuş beni. Daha doğrusu benim rahmetli Nazlı'mı, o yüzden bulamamış. Sonra nereden öğrenmişse adımı öğrenmiş, sonrası da zati kurtlanmış kilim gibi dökülmüş."

Beyaz Düş (Tamamlandı)Where stories live. Discover now