2.Bölüm Kabuslar...

4.7K 354 50
                                    

Evveett yılın son günü için ilk süprizim... 

Hepinize sevdiklerinizle nice nice yıllar dilerimm

Başımın üstünden teğet geçen mermi ile kahkahamı koyverirken yanımda ki Orhan omzuma bir yumruk savurdu "Ulan it hepimizi geberttirecen piçlere! Sessiz ol yoksa ben dağıtacağım kafanı, hem de sırf meraktan!"

"Neyini merak ediyorsun harika kafamın şekerim?"

"İçinde beyin olup olmadığını!"  Bu sözlerle yüzümü ekşittim. Eh bunun intikamını alırdım nasıl olsa. Elimdeki bombanın pimini çektim ve "Bu senin için Oyhan'ım!" diye haykırdım. Patlamalar kesilse bile yanımdaki timin kahkahası kesilmemişti. Can dostu bildiğim adamın, tim liderimin en nefret ettiği şeydi çocuk taklidi yapan kızlar. Bundan dem vurarak delirtmekti niyetim Orhan'ı. Toparlanıp başımı kaldırdığımda ilk işim yumruğunu beklediğim Orhan'a bakmak oldu. Gördüklerimi yanlış görmeyi dileyerek çevirdim başımı diğerlerine ama değişen hiçbir şey yoktu.

Ne oluyordu?

Orhan, Yılmaz, Metin ve diğer tim arkadaşlarım...

 Hepsi gözleri açık, yüzleri kan içinde yatıyorlardı ama daha az önce gülüşüyorduk. Hem bu baskını hatırlıyorum ben. O mağarayı yerle bir ettikten sonra dönmüştük garnizona. O halde bu neydi?

Acıyla inleyen Orhan'ın yanına vardığımda, adamın titreyen dudaklarında hala kahkahası vardı. "Hepsini gebert aslanım!" derken fısıltısı, sanki ayaklarımın altında ki dağı sarsmıştı. Sonra bir bebeğin acı ağlayışı doldurdu kulaklarımı. Hayatını mahvettiğim küçücük bir oğlan çocuğu, Deniz'in sesi miydi bu gerçekten?

"Babaaaaa!!!"

                           ***********

Kan ter içinde uyandığımda, diğer çardakta yatan kızın inlediğini duyunca, rüyamdaki seslerin sahibesini de bulmuş oldum. Ayaklarımı çardaktan sarkıttığımda hâlâ düzensizdi nefeslerim. Ellerimin arasına aldığım başım çatlayacak gibiydi sanki. Ne vardı birisi kafamın içindeki tüm sesleri dindirse. Senelerdir dinmiyordu vicdanımın azabı, susmuyordu sırf bana işkence olsun diye.

"Papa, papa viens! Mére ou es-tu? (Baba, baba gel! Anne neredesiniz?)" Kızın Fransızca konuştuğunu fark ettiğimde daha da işkillendim. Kimdi bu kız böyle? Ne işi vardı Ardahan'ın en ücra köşesinde? Ah bir uyansa da anlayabilseydim olanları, ona göre birileriyle bağlantıya geçebilirdim ama uyanmıyordu kız bir türlü. Tam olarak iki haftadır uyuyordu ama öyle derindi ki bu uyku, çok imrendim O'na. Ben ise geceleri en fazla dört saat, gündüzleri ise şanslıysam eğer iki saat uyuyabiliyordum. Tabii ki hepsi önünde sonunda bir kâbusla uyanmanın verdiği titreme ve korkuyla bitiyordu.

"Anneee! Gitme!" Ahaaa kız şimdide Türkçeye geçmişti, hem de oldukça akıcı ve aksansız bir Türkçe. Esrarı gittikçe artıyordu ama hadi bakalım hayırlısı. Kızın baş ucuna vardı sarsak, yorgun adımlarım. Terlemiş alnına dokunduğumda birden bire gözlerini açınca yalan yok geriye doğru bir sendeledim.

Allah'ım aldı sonunda canımı herhalde yoksa...

Toparlanırken bir yandan duvara doğru sinmeye çalışıyordu. Bacaklarını altına toplayıp benden en uzağa kaçmaya çalışan kızın gözleri, ayın pencereden vuran şavkıyla hayali bir renge bürünmüştü. Gri, beyaz... Velhasıl anlatılacak gibi değildi doğrusu. Dört senedir ölü olan yüreğimin içinde taze bir sızı hissettiğimde birkaç adım daha geriledim.

Beyaz Düş (Tamamlandı)Where stories live. Discover now