Vakitsiz Doğum

2.1K 239 15
                                    


Dolunay'ın balkon kapısını usulca açtım, içeri girdiğimde gözüme bir karaltı değdi. Aynı anda büyük bir yıldırım parladı odayı aydınlatan. Evet yatağın başında biri vardı. Dolunay inliyordu acıyla, o an gözüm döndü. Benim güzel şeytanımı incitecek adam daha anasından doğmadı. En azından benimle tanıştıktan sonrasında.

Hırsla adımlarımı hızlandırdım, saliseler içinde yatağın başındaydım. Yatağın başındaki adamı tutup kendime döndürdüğümde yüzüne beklemeksizin yumruğumu gömdüm. "Ne yapıyorsunuz lan?! S...siz kimsiniz?" sesinden tanımıştım Fatih'i, bir taşla iki kuş diye buna derler ama bu adamın benim karımın odasında işi neydi? "Ne arıyorsun lan Dolunay'ın odasında?!"

"İnliyordu, acı çekiyormuş gibi ağlıyordu, ben de ona bir şey oldu sandım, bakmak için girdim içeri." Adamın söylediklerinden sonra karanlık odada gözlerim Orhan ve Gazi'yi buldu. Ne dediğimi anladılar hemen. Adamın yakasından tutup bir yumruk daha savurdum ama bu kez attığım yumruk ilkinden bile daha sertti. Orhan yere yığılan adamı ayakkabısının ucuyla şöyle bir dürttü. "Ölmemiştir herhalde değil mi lan?"

"Gebersin pezevenk. Gazi, sen çocuğu al çık, Orhan sen ne yapacağını biliyorsun." Ayı bir balkon kapısına baktı bir yerdeki adama ve "Yahu şuradan aşağı atsam ne olacak ki altı üstü en fazla üç metre. Kim taşıyacak şimdi bu piçi onca yol" dedi. Gülmek istedim dediklerine lakin Dolunay'ın acıyla inleyen sesini işittim. Benimle birlikte diğerleri de. "Kızlarım, Yanık onları kurtar. Seni öldürecek! Ben ölsem bile Yanık yaşatmayacak seni!" kısık sesinde öyle bir inanç vardı ki bir kez daha oracıkta âşık oldum bu kadına. "Yapma! Öldürmedim, ben yapmadım!" üçümüzde terden sırılsıklam olan, ağlayan güzel kadının başında toplandık, ilk iş başucundaki ışığı açtım. Türkçe sözlerin arasına karışan akıcı Fransızcayı duyduklarında alışık olmayan adamlar şaşkınlıkla baktılar yüzüme. "Hakikaten Fransızca konuşuyor ya lan bu kız! Uyanıkken hiç duymadım Fransızca konuştuğunu."

"Konuşmuyor da ondan, hatta bildiğin konuşamıyor uyanıkken Fransızca." Sırılsıklam olmuş yüzünü okşadım usulca, saçları şakaklarına yapışmıştı. Ellerimle yanaklarını sevdim, alnına, saçlarına öpücük kondururken bir yandan da aldatıcı bir sesle yanında olduğumu fısıldadım kulağına. "Geldim leylak gözlü kadın, sakinleş artık. Ne sana ne de kızlarımıza kimseler zarar veremez." Dudağının köşesi nazenin, kırılgan bir gülümsemeyi ağırladı birkaç saniyeliğine.

Bunun üzerine Orhan ve Gazi toparlanıp yüklerini usulca sırtlandılar. Bende yataktaki kadını aldım kucağıma ama uyanıverdi. Mahmur bakışları korkuyla sağına soluna bakındı. Sanırım Eris'i arıyordu odanın köşelerinde. Bu hâli yüreğimi acıttı, "Bizden başka kimse yok meleğim" dedim, rahatlayabilmesi için. Bana döndü; burada, yanında gerçekten olduğumu anlamak ister gibi elini kaldırdı ve yüzümün yanık tarafını sevdi. "Buradasın, rüya değilsin!" sesinde öyle çocuksu bir sevinç vardı ki deli ediyordu beni bu halleri. Sonra kucağımda olduğunu yeni fark ediyormuş gibi "Ne yapıyorsun?" dedi.

"Karımı, iki çocuğumun anasını baba evinden aparıyorum. Sen ne yapıyorsun?"

"Ne...?! Apa ne be? Off Yanık hakikaten ne yapıyorsun?"

"Dedim ya kızım seni kaçırıyorum. Ne hallere düştüm ulan şuna bak, resmen karımı kaçırıyorum. Vallahi aklı başında biri duysa şu halimi gülmekten nalları dikerdi herhalde."

"Yanık..." yok yok itiraz edecek yine biliyorum ben. 'Yok kalmak istiyorum, yok aradıklarımı bulamadım...' yer miyim ben bunları artık?! Bok yerim ama yine de o itirazları yemem arkadaş. "Bana bak sesin çıkmasın yoksa bir çuval şeker gibi taşırım seni!"

Beyaz Düş (Tamamlandı)Where stories live. Discover now