Sen Bir Aysın, Ben Kara Gece

2.9K 261 27
                                    

Medya= Sevcan Orhan (Sen Bir Aysın)  

Güzel şeytanımın çığlıkları evi doldurduğunda yüreğim yerinden oynadı adeta. Günlerdir onu gizlice izlemekten yorgun düşen bedenim bir hışım kalktı yattığım yatağımdan. Ondan uzak durmak için ettiğim yeminimin beni bu denli zorlayacağını ne bilirdim. Salondan içeri girdiğimde hâlâ çığlık çığlığa bağıran kızı kollarından sarsmaya başlasam da sanki bu dünya da değildi. Sanki kâbusunun içinde sıkışmış gibiydi.

Benden kaçması ise bedenimi dondurmuştu. Evet çok üzmüştüm onu günlerdir ama bana doğru geleni yapıyor, onu kendime karmamak için çırpınıyordum. Hatalıydım belki, yine de az önceki karışık bakışlarının arasında beni tanıdığında dair aradığım emareyi görebilmiştim.

"Dolunay, hadi gözlerime bak. Beni tanıyorsun güzelim, bunu görüyorum menekşe gözlerinde. Sadece bir kez kaldır başını, bak bana. Yemin ederim canını yakmayacağım."

"Konuşursam canım acır! Konuşmamam gerekli, Vanessa'nın da canı acır. Babamın sözünü dinleyeceğim, konuşmayacağım! Canım acır!" Yalvaran çağrılarıma sonunda cevap geldiğinde gülümsemeden edemedim. İlk defa uyanık olduğu bir zamanda konuşmuştu benimle.

Bu duyduklarımla az önceki sevincim yerle yeksan olmuştu. Ne yaptılar sana Dolunay? Neden bu kadar çok incittiler seni. Sonra aklıma onu tedavi ederken gördüğüm bazı izler geldi. Elli kuruş büyüklüğünde beş tane iz vardı sırtında, bacaklarının üzerinde ise kesik izleri ama yeni değildi, eskiydi onlar.

"Hayır Dolunay, canın acımayacak. Ben seni koruyacağım, asla kimse senin canını yakamaz. Hadi kaldır başını, gözlerime bak." Sesimin titremesine izin vermemeye çalışsam da pek mümkün olmadı ne yazık ki. Biran dediğimi yapacak gibi olsa da yeniden kapandı kendi içine. Sarı saçlarının iç içe geçtiği görkemli lüleleri bacaklarını, sırtını bir yorgan misali örtüyordu. İçini çektiği hıçkırıkları ise benim içimi yakıyordu. Güvenmiyordu bana, bunu anladığım an onlarca kurşun ruhumu delip geçti. O yaralıydı ve ben onun yaralarını sarmak yerine daha derinlerini açmıştım.

Hem de ne için?

Kendi korkularım için, bir gün yine terk edilmekten korktuğum için Dolunay gibi yaralı bir kadını defalarca kez yaralamıştım. Evet belki yalnızlığı yüzünden beni sevdiğini sanıyordu, belki de minnetti hisleri ama ona bunu anlatmanın daha acısız yolu yok muydu? Vardı elbet lakin ben her zaman ki gibi en acılı yolu seçmiştim.

"Özür dilerim Dolunay, biliyorum bana güvenmiyorsun ama son bir şans istesem senden. Son kez güvensen bana olur mu? Söz veriyorum bir daha güvenine ihanet etmeyeceğim. Hadi kaldır başını güzelim, çık o kâbusun içinden."

Bir süre bekledim ki kaldırsın başını, göstersin bana o menekşe renklerini ama kaldırmadı. Kırılmadım, kızmadım ona çünkü bu benim hatam. Eğer ki birkaç gün öncesine dönebilsem bu hataları asla yapmaz, onu kendi içine hapsolmaya itmezdim. "Ben odamdayım güzelim ne zaman beni affedersen, o zaman sana döneceğim yeniden. Üstelik söz veriyorum bu kez asla bırakmayacağım seni. Hatta sen git desen bile kurtulamayacaksın benden söz veriyorum." Saçlarının arasına bir öpücük kondurdum ve ayrıldım yanından.

Bu kâbusu çok kötüydü, ama sanırım bu kez gördüğü sıradan bir kâbustan ziyade bambaşka bir şeydi. Dolunay konuşmadan anlayamayacaktım elbette lakin sanırım geçmişi gitgide gün yüzüne çıkıyordu. Ve çok yazık ki o geçmiş hiçte sevgi dolu bir kucağı, güzel bir aileyi işaret etmiyordu. İyi ki Miyase bu gece Hüsna'da kalmak istemişti, yoksa o da korkardı Dolunay'ın bu halinden. Aslında eve gelirken yolumu kestiklerinde izin vermek istemesem de Miyase ağlayınca dayanamamıştım.

Beyaz Düş (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin