1

213 20 17
                                    


   Kökenlerimizin ne kadar geçmişe dayandığını tahmin etmek zordu. Kimisi orta çağdan geldiğimizi, kimisi 1200'lü yıllarda, kimisi de 1700'lü yıllarda var olduğumuzu öne sürüyordu. Bazıları ise, Babillerde ilk kez bir vampir görüldüğünü iddia etmiştir.

   Eski inançlara ait hikayelerin birinde Ay'ın Şeytan'a âşık olduğu rivayet edilir. Meleklerin en ihtişamlısı olduğu iddia edilen Şeytan'ın kurnazlıkları ve ikna kabiliyetiyle arzu ettiği her şeyi elde edebildiğini savunurlar. Belki de bu yüzden yasak meyveye olan arzuyu bu kadar arttırabilmiştir. Ve dişlerini geçirdiği Havva'yı isteklerinde bir araç olarak kullanabilmiştir. Şeytan'ın ihtişamına kapılan tek varlık Havva değildir, tabii ki.

   Onun kudretinden etkilenen Ay, kendini geri dönülmez bir aşkın içinde bulur. Geceleri yükseldiğinde kâinatta aradığı tek şey Şeytan'ın varlığıdır. Fakat Şeytan bu durumu anlayınca, Ay onun doyumsuz egosunu besleyen en büyük varlık oluvermiştir. Fakat bir süre sonra yetmez. Şeytan Ay'dan sıkılır. Bu hikayedeki asıl aşığın Ay olduğunu anlamamak imkânsız. Ay bu terk edilişi kaldıramaz. Denilene göre, içine düştüğü acıdan dolayı Ay'ın kalbi kanar. Ve Ay'ın kalbinden akan kan damlalarının dünyaya düştüğü söylenir. Toprağa düşen kan şekil alır ve ilk Vampir uyanır. Ay'ın kanından geldiği için ona güç veren şey ay ışığıdır. Ay'ın şeytana olan aşkından doğduğu için içinde kötülük barındırır. Vampirlerin geceleri dışarı çıkabildiğinin, gündüzleri ile güneşin ışığıyla yandıklarının sebebi buna dayandırılır. Ve kandan doğdukları için de kana ihtiyaç duyarlar.

   Her neye dayanırsa dayansın, nasıl meydana geldiğimize dair merakımı seneler öncesinde yitirmiştim. Neden olduğumuzun bir önemi yoktu. Önemi olan tek şey varlığımızı sürdürebilmekti. Benim yeniden doğduğum zamanlarda hem dünyaya hem de önemli bir gerçeğe gözlerimi açmıştım; Vampirlerin soyu tükeniyordu. İnsanlar uyanmıştı, efsanelere inanıyorlardı ve inandıkları şey uğruna öldürmeye hazırlardı. Belki de savurgan atalarımızı suçlamak gerekirdi, kim bilir? Bu yüzden kendimizi bildik bileli saklanmaya mahkûm bırakılmıştık. Buna karşı çıkanların sonu ise sadece kül olmuştu. Söylenildiği gibi; eğer azınlıktaysanız kaçmanız gerekirdi.

   Şimdilerde ise, yirmi birinci yüzyılın beraberinde getirdiği teknoloji bizim en büyük düşmanımız olmuştu. Her yer insanların kontrolü altındaydı. Her şey incelenmeye açıktı. Orta çağdan sağ salim çıkabilmiştik ama bu çağ, yaşanması oldukça güç bir çağdı.

   1800'lü yılların sonlarında doğmuştum. İnsanlığıma dair izler o kadar uzak geçmişe dayanıyordu ki şu an dönüp baktığımda hatırlaması güç anılardı. Fakat bildiğim tek şey küçük bir köyün birinde fakir bir ailede doğduğumdu. Doğduğumuzdu. Benimle beraber doğan ikiz kardeşim dışında hatırladığım başka bir kardeşim yoktu. Bulanık anılarımdan hatırladığım kadarıyla babamız işe yaramaz herifin tekiydi ve bana bakan tek gözler anneme aitti.

   Beni kimin ya da nasıl dönüştürdüğünü bilmiyordum. Keşfetmeyi seven bir insan olduğum gerçeği beni insanlığımdan bu yana takip eden tek özelliğimdi. Ve köyden uzaklaşıp keşif yapmak istediğim günlerin birinde kendimi bir uçurumun kenarında omurgası kırılmış halde bulmak hesaba katmadığım tek şeydi. Acılar içinde ölmek için saniyeler sayıyorken hatırladığım kadarıyla aklımda olan tek şey erkek kardeşimdi. Phoenix. İkiz olmanın getirdiği bir bağ mıdır, bilinmez, her zaman birbirimizin yakasındaydık ve o an ölümün pençeleri boğazıma yapışmışken, düşündüğüm tek şey Phoenix'in yanımda olmadığı ve yalnız ölüp gideceğimdi. Ölmekten korkmadığımı hatırlıyordum. Belki de şu an ölümü bu denli arıyor oluşum bana geçmişimden kalan tek yadigârdı. Fakat içimi yiyen tek korkunun kardeşimin yalnızlıkla nasıl başa çıkacağı gerçeği olduğunu inkâr edemezdim. Ne ben onsuz, ne de o bensiz yapabilirdi.

MARBLE / c.hNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ