36

48 9 19
                                    


   Kelimenin tam anlamıyla bok gibi bir hafta geçirmiştim. Diğerleri öyle olduğunu düşünmüyordu ama ben tükenmek kelimesinin sözlükteki karşılığı hâline gelmiş, önüme çıkıp da bana olumsuz tek kelime edecek en ufak bir varlığın kökünü sadece birkaç saniyede kazıyabilecek kadar gergin durumdaydım. Neden mi? Çünkü lanet olası hafta umduğumun tam tersi şekilde fazlasıyla yoğun ve insan içinde geçmişti. Nasıl mı? Hemen anlatayım.

   Zorla dağ evine ulaşıp oraya kapanacağımızı düşündüğüm anda Ted'den gelen telefon her şeyi alt üst etmişti. Malum albüm için yazılan şarkıların tamamlandığını duymasının hemen ardından çocuklara bir an önce toplanıp şarkıları kaydetmeleri gerektiğini söylemiş, planlarımın içine etmişti. Başımızdaki olası tehlikeyi, insanlardan uzak durmak gerektiğini ve buna benzer bizilyon tane bahanemi mükemmel bir şekilde görmezden gelerek belirttiği saatte şehir merkezindeki belirttiği kayıt stüdyosunda bulunmamız gerektiğini özellikle bastırarak söylemişti. Hatta konuşmanın benim sinir krizi geçirdiğim bir noktasında beni kanla kandırmaya çalıştığını, beni öyle bir besleyeceğini ve ömrümde ilk kez bu kadar büyük bir doyum yaşayacağım hakkında bir şeyler de saçmalamıştı.

   Bunu söylediğime inanamıyordum ama kan umurumda falan değildi. Beslenmek şu aralar içine düştüğüm gerginliğin içinde en ufak endişemdi. Mesele şehir merkezinde olacak olmamız ve kayıtlar bitene kadar onlarla birlikte olmam gerektiğiydi. Allerick'in ne zaman ortaya çıkacağını bilememek, ne zaman ne şekilde saldıracağını ön görememek beni geren asıl noktaydı. Ve her şey bununla sınırlı değildi. Bir şekilde Calum'ın şehir merkezinde olmasına ikna oluşumun hemen birkaç saniye sonrasında yaşadığım başka bir kaosun başrolü Phoenix'ti. Yaşanması gereken bu gelişmeyi duyduğu anda tek söylediği şey kocaman bir 'Hayır.' olmuştu. Bu saçmalıklara yeterince katlandığını ve kendi tabiriyle dört tane avanak yüzünden kendini insanların arasına atıp bir kere daha sınamayacağını söylemişti. İtiraz etmeme bile izin vermeden ortaya kocaman bir set çekerek, ihtiyacım olursa orada olacağını ama bunun sadece bana özel olduğunu da özellikle belirtmişti. Çocukların herhangi birine en ufak bir şey olacak olursa kılını bile kıpırdatmayacakmış.

   Her gün dağ evinden şehir merkezine gitmenin fazla zahmetli olacağını düşündüğümüz için Calum ile birlikte kayıt stüdyosunun yakınlarında bulunan bir otele yerleşmiştik. Phoenix ise bu bir hafta içinde kâh yakınlarda kâh onu hissedemeyeceğim kadar uzaklarda takılarak mesafeyi tam olarak koparmamıştı. Bunu öğrenmem için düşüncelerine bakmam gerekmiş olsa da, Russell'a hâlâ umutla bağlı olduğunu ve bir şekilde onu bulmayı amaçladığını son saniye anlamıştım. Bunun boşa olduğunu ben biliyordum ama Phoenix'in bunu anlaması demek Allerick'in Russell'ı büyük bir yenilgiye uğrattığını kabul etmesi demekti ve Phoenix'in böyle bir yenilgiyi memnuniyetle kabul etmeyeceğini de tahmin edebiliyordum. Ama ben yaşananların ve Phoenix'in bir türlü kabul edemediği gerçeklerin fazlasıyla farkındaydım. Allerick hepimizden güçlüydü, bizi hezimete uğratmıştı ve bunu asla zorlanmadan yapmıştı. Zaten halihazırda sayısı oldukça az olan güruhumuzdan kaç kişinin hayatta kalmış olduğunu bile bilmezken, onlara bel bağlamayı çoktan bırakmıştım.

   Ve tam şu anda, kayıt stüdyosunun içinde bulabildiğim en karanlık noktaya gizlenmiş bir heykel gibi hareketsizce durduğum köşede dikilirken, aklımdan geçen şeyler tam olarak bunlardı ve ben kafayı yemenin eşiğindeydim. Çocuklar da gerginliğimin farkındaydı ama bir süreden sonra beni görmezden gelmeyi başarabilmişlerdi. Tabii ki bir kişi hariç.

"Daha fazla zorlarsak ses tellerim patlayacak." Ben gözlerimi kapatıp başımı arkamdaki duvara yaslarken, nefes almayı bırakalı kaç saat olduğunu hesaplamaya çalışıyordum. O sırada Michael'ın sesine karşılık veren ses benim beynime doğmuştu.

MARBLE / c.hWhere stories live. Discover now