34

44 9 29
                                    

   Ellerim direksiyona sıkıca tutunmuşken, belki de ömrümde yaptığım en zor yolculuğun içindeydim. Çünkü dört bir yanım acı içindeydi ve Phoenix'in dışarıdan ettiği küfürleri bağa gerek duymaksızın duyabiliyordum. Oturduğum sürücü koltuğunda acıyla kıvranırken, sırtımı koltuğa sertçe yaslayıp kesik bir nefes aldım. Halihazırda içinde bulunduğum durumu Calum'a belli etmemeye çalışsam da, endişeli gözleri üzerimdeydi ve her bir mimiğimi izlediğini biliyordum.

   Dağ evine daha gölge olacağını düşünerek ormanlık yoldan gitmeyi tercih etmiştik ama lanet olası Sydney belki de yaşayabileceği en güneşli günü yaşayarak işimizi daha da zorlaştırmayı başarmıştı.

   Aracın hızını biraz daha arttırıp gözlerimi yolda tutmaya çalıştım. Yolu yarılamış olduğumuzu düşünüyordum. O sırada yanımda bu zamana kadar sessizce oturmayı başarmış olan Calum, dudaklarımdan kaçan ufak iniltiyi duyunca dayanamayıp patladı.

"Bak, ikiniz de fazlasıyla acı çekiyorsunuz. Durup dinlenebilirsiniz." Ona bakmadan direksiyonu sola çevirerek yolu takip ettim.

"Eve ne kadar erken ulaşırsak o kadar iyi." Calum cevabıma karşılık sinirle nefesini verdi.

   Phoenix'in arabanın birkaç metre ötesinden geçtiğini gördüğümde başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Çevrenin bu kadar aydınlık olması gözlerimi acıtıyordu ve odaklanmakta zorluk yaşıyordum. Daha iyi göreceğimi düşünerek gözlerimdeki altın tonları meydana çıkardım ve gözlerimi kısarak yolu izledim. Phoenix birazdan aracın yeniden önünden geçecek, son çemberi tamamlayacaktı.

   Her ihtimale karşılık aracın çevresinde daireler çizerek dolaşmakta karar kılmıştık. Hem hareket halinde olan aracın dört bir yanına hâkim olup herhangi bir yönden gelebilecek olan hareketi görebilecek, hem de atağa daha hızlı geçebilecektik. Daireleri genişten başlatarak yavaş yavaş daraltıyor, daha geniş bir çevreyi tarıyorduk. Fakat dediğim gibi, güneş her ne kadar tenimizi örtmüş olursak olalım mutlaka yakacak bir nokta bulabilecek kadar fazlaydı. Aynı zamanda Phoenix'in gittikçe azalan gücünün de farkındaydım. Bir an önce yer değiştirmemiz gerekiyordu.

   Gazı kökleyerek hemen solumda duran tuşa uzanıp pencereyi ufak bir aralık olacak kadar açtım. Dışarıdaki kokuyu da takip etmem gerekiyordu çünkü birazdan ben dışarı çıkacaktım.

"Tanrı aşkına, yolun bitmesine ne kadar kaldı?" Calum'a ufak bir bakış atıp aracın taşlık yola girmesiyle birlikte ortaya çıkan sarsıntıyı en azda tutmaya çalıştım.

"Muhtemelen yolu yarıladık." Calum sıkıntılı bir nefes verdi ve arkasına yaslanıp sakinleşmeye çalıştı. Vites düşürmek zorunda kalırken devam ettim.

"Bize yardımcı olmak istiyorsan kendini bir an önce sakinleştirmekle başlayabilirsin." Calum ne demek istediğimi anlamayarak bana döndüğünde yutkunarak konuştu.

"Nasıl yani?" Kestirme olacağını düşünerek ağaçların çoğaldığı bir yola yöneldiğimde gözlerim aracın yakınından geçen Phoenix'i yakalamıştı. O sırada Calum'ı cevapladım.

"Birazdan Phoenix'le yer değiştireceğiz. Heyecanlı olduğun için kan basıncın yükseldi ve şu an araba acayip derecede davetkâr olan kanının kokusuyla dolu. Ben alışkın olabilirim ama Phoenix buraya geçtiğinde oldukça bitik halde olacak. Onu zorlamamak adına sakinleşmeye çalışabilirsin." Calum'ın gözleri irileşirken, bağ üzerinden Phoenix'in sesini duydum.

Hatırlattığın için teşekkürler. Her şey bitti bir de sevgilinin boynuna atlamamak için kendimi kasacağım demek ki.

   Calum o sırada çözüm olacağını düşünerek kendi camını açarken, gözleri hâlâ üzerimdeydi.

MARBLE / c.hOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz