12

125 23 61
                                    

   Ortalık karanlıktı. Gecenin sesleri benim kulağımı delse de, Calum için ortalığın sessiz olduğunu da söyleyebilirdim. Ama her ne kadar gecenin sesi yoğun olsa da, benim kulağımda çınlayan asıl ses o değildi. Kulağımda çınlayan tek ses Calum'ın stabil olan kalp atışlarına aitti. Bedenimin hemen yanında duran vücudunun ısısını hissedebiliyordum. Davetkâr kanının kokusunu havadan kolayca seçebiliyordum. Ama ona zarar vermeyeceğimden de emindim. Sessizliğimizin aramızdaki en geçerli konuşma olduğu bu anda, sadece kalp atışları ve beraberinde duyduğum nefes alışverişleri ağzından tek kelime çıkmasa bile kafamı karıştırmaya yetiyordu. Yanımdaki bu insan kimdi? Yanımdaki bu insan neydi? Yanımdaki bu insan neden bir anda ilgimi çekmeye başlamıştı?

   Nefesimi verip gözlerimi usulca kapattım. Beni düşündüğü için miydi? Beni ikizimden başka hiç kimse düşünmezken, belki de başka biri tarafında düşünülmeye ihtiyaç duyuyordum. Tek bildiğim şey, bu kafa karışıklığının içimde daha önce hissettiğim hiçbir duyguya karşılık gelmediğiydi. Bu yeniydi. 150 senelik ıstırabımda ilk defa deneyimlediğim bir şeydi ve bu beni korkutmaya yetti. Damarlarından kan akan sıcak bedeni bana ne kadar ters ise, içimdeki bu hisler de tersti. İnsanlığı içimde unuttuğum ne varsa ortaya çıkarıyordu.

   Kapılarım çok ama çok uzun zamandır herkese kapalıydı. Sadece Phoenix içimdeydi ve onun varlığının her zaman bana yettiğini savunmuştum. Fakat şu an hemen yanımda oturan insan paslanmış kapılarımı zorlarken, aynı zamanda aynı kapıdaki buzların da çatırdadığını hissedebiliyordum. Çok uzun zaman olmuştu.

   Duyduğum hışırtıları önemsemediğim kısa sürenin ardından omuzlarıma bırakılan ceketle birlikte gözlerim usulca kalktı ve sağıma döndü. Calum üzerindeki ceketi çıkarmış omuzlarıma bırakırken, çevremin bir anda onun kokusuyla dolup taştığını duyumsamak beni ürkütmüştü. Daha önce birkaç kez onun kıyafetlerinden giymiş olsam bile, her seferinde bu kokuyu ilk kez duyuyormuşum gibi afallamadan edemiyordum.

   Tam o anda bana dönen gözlerindeki parıltıyı görmek suratıma inen bir yumruk darbesi gibi hissettirdi. O bir insandı. Bense vahşi bir yaratık. Ve tam bu anda bunun farkındalığına varmış olmak canımı acıtmıştı.

   Calum beklemediğim bir şekilde hareketlerini sürdürdü. Oturduğu yerden usulca öne doğru kayarak yere dizlerinin üzerine indi ve hemen önüme geçip üzerime bıraktığı ceketin önünü tuttu. Gözleri bir an olsun benimkilerin üzerinden ayrılmazken, birkaç saniyenin ardından gözlerine geniş bir beklenti yayıldı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken, nefesini verdiğini duydum. Hemen ardından tek elini bana uzatmışken, irkilip geriye kaymama engel olamamıştım.

   Bu hareketim kısa bir anlığına da olsa kaşlarını çatmasına neden olurken, kendini hemen toparladı ve geri çekilişimi umursamadan kolumu tuttu. Nasıl bu denli bir cesarete sahip olabiliyordu, aklım almıyordu.

   Tuttuğu kolumu ceketin cebinden geçirdikten sonra hızlıca diğer koluma geçti ve ben sadece nefesimi tutmuş onu izlemeye devam etmiştim. Çünkü şaşkındım, çünkü bugüne kadar kimsenin cesaret edemediği şekilde bana dokunma cesaretinde bulunuyordu. Bana bu denli yaklaşmasına izin verdiğim tek varlık avlarımken ve her biri bana dokunduktan dakikalar sonra canlarını vermişken, onun bunu yapmasına izin vermiş olmak da benim için yeniydi.

   Bana giydirdiği ceketin fermuarını boynuma kadar çektikten sonra nefesini verdi ve ellerini üzerimden çekip gözlerini bedenimde gezdirdi. Isınmamı şu an için kendine dert edinmiş gibiydi ama havanın soğukluğunu hissedebilen oydu, ben değil.

"Sen üşüyeceksin." Fısıltımın ardından gözleri önce dudaklarıma, oradan da gözlerime çıktı. Omuz silktiğini ve usulca gülümsediğini gördüm.

MARBLE / c.hWo Geschichten leben. Entdecke jetzt