30

92 12 27
                                    

   Bilincimi yerine getiren şey, bulunduğumuz ortama giren güçlü ayak sesleri oldu. Ne zaman getirildiğimi bilmediğim bir kanepenin üzerinde uzanıyordum. Gözlerimi açtığımda ne kadar zaman geçtiğini anlayamayacağım kadar kendimde değildim. Fakat gelenin Ted olduğunu gördüğüm saniye beni yerimde durdurmak isteyen elleri umursamadan ayağa kalkmış ve ona doğru yürümüştüm. Ted sarhoş gibi görünen bedenimi gördüğünde elindeki iki küçük ünite kan torbasını bana doğru uzattı ve hızlıca konuştu. Ne dediğini algılamakta güçlük çekiyordum.

"Şu an için sadece bunu bulabildim, devamı gece eline geçecek." Başımı salladığımı hatırlıyorum, zaten sonrasında kan torbalarını alıp diğer koltukta gözleri yarı açık bir şekilde uzanan Phoenix'in başucuna geçmiştim. Torbalardan birini göğsüne bırakıp, diğerinin ağzını titreyen ellerimle açarak ona uzandığım sırada, baygın bakışları benimkilere değmişti. Ardından sesini zihnimde duydum.

Bir tanesi bana yeter.

   Yetmeyeceğini bilerek tek elim ensesine kayıpta başını hafifçe doğrulttuğumda tüpü ağzına yaklaştırmıştım bile. Sesimi duymak bana tuhaf gelmişti.

"Birimizden birinin kendini toparlaması lazım." Phoenix'in itiraz edecek kadar bile gücü yoktu. Gerçi ben de bu ana kadar nasıl geldiğimi bilmiyordum ama yine de kendimi bırakmadım ve tüpü dudaklarına yaslayıp hafifçe sıkarak kanın ağzına dolmasını seyrettim.

   Kanın torbadan çıktığı saniye nefes almayı bıraksam da, boğazımdaki ihtiyaç beni kavuracak kadar fazlaydı. Ama odayı dolduran endişeli bedenleri hissedebiliyordum ve sırf bu yüzden kılımı bile kıpırdatmadım. Phoenix'in ilk üniteyi bitirmesini izledim, zaman kaybetmeden ikinci üniteyi açtığımda ve içmesini sağladığımda karıncalanan bedenimle sadece bekledim. Susuzluğunu tamamen gideremesek de, en azından iyileşebileceği ve kendini toparlayabileceği kadarını ona sağladığımı biliyordum ve bu bir nebze de olsa rahatlamama neden oldu.

   Elimdeki ünite yarılanmıştı ki Phoenix inleyerek dudağını tüpten çekince, dalgın gözlerim son saniyede olanı yakaladı ve elimdeki torbanın açık kısmını havaya kaldırabildim.

"Sen al." Nefesimi verip ona itiraz edecektim ki Phoenix keskin bir dille konuşuverdi.

"Şu an senin daha çok ihtiyacın var, sen al dedim!" Başını elimden çekip arkasına yasladığında gözlerini kapattığını ve istirahate geçtiğini gördüm. Ayağa kalkıp elimdeki torbayı dudaklarıma yaklaştırdığım sırada Ted'in arkamdan sesini duymuştum. Muhtemelen çocuklara el atıyordu.

"Neler olduğunu ben de bilmiyorum. Kendilerine geldiklerinde anlatacaklardır. Onlara biraz alan tanıyın ve dinlenmelerine izin verin. Ashton ve Luke ikiniz Phoenix'i koridorun sonundaki misafir odasına alın ve perdelerin tamamen kapalı olduğundan emin olun. Ayrıca kuru kıyafetlerin de ayarlanması gerekiyor," Kan dudaklarımdan boğazıma doğru aktığında geçtiği yeri canımı akıtacak derecede yakmıştı.

"Calum," Ted'in konuşmasına izin vermeden Calum atıldı.

"Tamamdır, gerisi bende."

   Elimdeki torba hızlıca boşaldığında ve ben sanki hiç kan içmemişim gibi bir susuzluğa düştüğümde neler olduğunu algılayamadım bile. Boş ünite elimden alındı, sırtıma sıcak bir el dokundu ve sonrasında bacaklarımın da desteklenmesiyle birlikte bedenim havadaydı. Başım Calum'ın omzuna düştüğünde Phoenix'in mırıldandığını duymuştum ama ne dediğini anlayamamıştım bile.

"Beslenmesi gerek..." Odadan çıktığımızı ve Calum'ın merdivenleri tırmandığını sadece duyabilmiştim. Çok geçmeden dört bir yanının onun kokusuyla dolu olduğu odasına girdiğimizde ve bedenim yumuşak yatağa bırakıldığında ne zaman kapandığını bilmediğim gözlerim açılmaya çalışıyordu. Doğrulmaya çalıştığımı Calum omzuma dokunup beni yatağa bastırdığında fark etmiştim.

MARBLE / c.hWhere stories live. Discover now