BÖLÜM 25: HİÇ OLMADIĞI KADAR YAKIN

14.7K 702 36
                                    

Kapının gürültülü açılışıyla bakışlarımın yönü hızla oraya yönelmişti. Tam şu anda bana doğru dev bir ayna tutuluyor olsaydı eminim yansımam şöyle görünüyor olurdu: kocaman açılmış kahverengi gözler, şaşkınlıkla yukarı kalkmış kaşlar ve gerginlikten kaskatı olduğu uzaktan bile belli olan bir beden. Şakaklarımda hissettiğim ter, karşımdaki manzaranın benim için hiç de kolay olmadığını bağırıyordu. Şaşkınlıkla aralanmış ağzımı kapatmaya gücüm yetmiyordu ama bir kaç harf çıkabilmeyi başarmıştı.

"Derin?"

Çatık kaşlarına gölgeler yapan dağınık saçlarıyla ve sinirlendiğinde her zamanki yerini alan, gözlerindeki o keskin parlaklıkla çok çekici görünüyordu. Üzerindeki bol kazağı koyu renkti ve gözleriyle uyumluydu. Burnuma gelmekte gecikmeyen odunsu parfüm kokusunu içime çektikten sonra, bakışlarının beni delip geçecek kadar sert olduğnu farkettim. Huzursuzca kıpırdandıktan sonra istemsizce ona doğru bir adım attım. 

Sert bakışları bir anlığına deri koltuktaki Haydut'a kaydı. Haydut, yerinden kımıldamıyordu aksine sergilediği rahat davranışları, Derin'i hiç tanımadığnı açıkca belli ediyordu. Onun öfkesini bilmiyordu ve adım gibi emindim ki asla bilmek istemezdi.

Tam olarak neye kızdığını bilmesem de ona bir adım daha atarak, temkinle yaklaştım. Hiç beklemediğim şekilde, elini bileğime atarak beni kendine çekti. Düz yolda yürürken bile, ufak pürüzlere takılıp düşebilen bir kız için fazla bir hareketti bu. Sendeleyerek, ayak uydurmaya çalıştım. Bileğimdeki eli çok sıcaktı ve gerçekten fazla sıkıydı. Bileğimi oynatmaya çalışarak, elini gevşetmesini umdum ama benim aksime bileğimi daha çok sıkarak, bedenimi sarsmayı seçti. Tam karşımda duran iri gözleri soru sorar gibiydi ama kalın dudakları kımıldamıyordu bile. Dudağımı bükerek, bakışlarımı ayakkabılarıma yönelttim. Az önce Haydut'u ikna edebilirdim ama o her şeyi mahvetmişti. Bu kadar kusursuz biri, nasıl bu kadar yanlış zamanlama yapabiliyordu? Kahretsin! Ona kızamıyordum bile. Bakışlarım, boşta kalan eline değince yumruk yaptığını gördüm. Gerçekten anlayamıyordum. Tüm bunları düşünürken, yüksek sesiyle irkildim.

"Ne işin var burada?"

Sorusu gayet açıktı. Ama beynim idrak etmek istemiyordu. Dikkatimi çeken başka bir şeydi. Koruma içgüdüsü yüzünden mi bana bağırıyordu? Beni korumak mı istiyordu?

"Sana sordum bir şeyler söylesene. Ne. İşin. Var. Burada?" 

Onu tandığımdan beri, pek çok kez öfkeyle görmüştüm ama bu seferki başkaydı. Ya da bana öyle geliyordu, emin değildim. Hissettiğim tek şey... mutluluktu.

"Benim... Onunla bir işim vardı." 

İşaret parmağımla arkamda kalan Furkan'ı gösterirken içimdeki ses cevabımı beğenmemiş, bana söyleniyordu.

Derin göz ucuyla tekrar Furkan'a baktığında bakışlarından o buz kütlesinin varlığını hissettim. Tekrar bana döndü.

"Gidiyoruz." 

Bileğimdeki elini daha fazla sıkarak beni odanın dışına doğru, öylece sürükledi. Açık kalan ağzımı artık kapatmalıydım. Dudaklarım kıvrılıyordu ama seçeceğim kelimeleri bulamıyordum. Bileğimdeki elini sertçe bırakarak, cebinden çıkarttığı araba anahtarıyla kilidi açtı. Ön koltuğu işaret ederek, sürücü koltuğuna oturdu. Birkaç sanıye bekledikten sonra, dediğini yapmaya karar verdim. Saat, geldiğim saatten epey geçti ve ben bu civardaki en tehlikeli sokaktaydım. Ve en önemlisi, yalnızdım. 

Klimayı açıp, motoru çalıştırırken tek kelime etmemişti ve nefes alıp verirken çıkarttığı ses ürkütücüydü. Elimde olmadan, gerildiğimi hissettim. Parmaklarımla oynayarak, onun gözüne batmamaya çalıştım ama bu şu an imkansız gibiydi. 

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin