FİNAL: UYANIŞ

20.1K 661 200
                                    

     Gözlerimi açtığımda, bedenimden yükselen acı dalgasıyla beraber kısa zamanda her şeyi yerine oturtmuştum. Başımda nedensiz bir ağrı ve ağzımdaki kuruluk yok sayılmayacak cinstendi. Yumuşak, büyük yatakta doğrulmaya çalışırken bir elin arkamdaki yastığı düzeltmeye çalıştığını farkettim. Sanki, dokunuşlarının hiçbir iz bırakmasını istemiyormuş gibi sakin ve hafifti eli. Gözlerimi ona diktiğimi hissettiğinde yavaşça geriye çekildi ve bal rengi gözlerini yerde gezdirmeye başladı. Biraz daha güçlü hissetseydim kesinlikle bu hamleye izin vermezdim. Onun, benimle isteyerek ilgilenmediğini çok iyi biliyordum. Odayı doldurmak isteyen bütün gün ışığı, pencere pervazına yaslanmış iri bir cüsse tarafından engelleniyordu. Üzerime düşen gölgesi, istemeden yutkunmama sebep olmuştu. 

     Gözlerini bana değdirmemek için üstün çaba sarf ettiğinin farkındaydım. Bu durum zaten bozuk olan sinirlerimi daha çok bozuyordu. Kaçırılan, hayal kırıklığına uğrayan, her şeye rağmen çabalaması gereken kişi bendim. Günlükte yazanlar kanımı donduran cinstendi, üstelik kaleme alan kız bütün o yazdıklarını olağan bir kaba sığdırarak yazmıştı. Sanki bütün bunlar normalmiş gibi. Sanki yazdıkları, birileri tarafından her gün yaşanıyormuş gibi. Şu anda bu evde, bu odada benim yüzümden tutuluyordu ama yine de benim yaşadıklarımın yanında onun yaşadıkları devede kulaktı. Gözlerimi sinirle tekrar ona çevirerek seslice nefes alıp verdim. Bana bakacaktı. Ben, görmemezlikten geleceği herhangi birisi değildim. Bunca yaşanılan şey, bizi az da olsa bir araya getirmişti. En azından ben öyle düşünüyordum. 

    "Yine beni suçluyorsun," dedim ses tonumu sert tutmaya çalışarak. Bakışlarını bana yavaşça çevirdiğinde, bunu istemeyerek yaptığını anlamıştım. Görmemek için, kör olmak gerekirdi. Bana tiksiniyormuş gibi bakıyordu ve ağzını bıçak açmıyordu. "Sana söylüyorum! Yine beni suçluyorsun!" Düz bir çizgi halini almış renkli dudakları açıldığında "Bunu haketmiyor musun?" diye tısladı. Ah! Tam da beklendiği gibi. Canımı acıtmak için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Ama bu sefer benim de elimdeki kartlar sağlamdı. Her zamanki gibi sus pus, ellerim önümde beni aşağılamasını izlemeyecektim. 

    "Haketmiyorum! Ama sen de biliyorsun ya, bu hayatta hiçkimse hakettiğini yaşamıyor." Geride sakladığı kollarını bağlayarak, rahatsız edici bakışlarını üzerimde gezdirmeye başladı. Bana hala tiksinç bir şeye bakar gibi bakıyordu ve kibirinden hiçbir şey kaybetmemişti. "Bunu çok iyi biliyorum. Sen hakettiğin kadar dipte değilsin." Yüzündeki gülümseme o kadar parlaktı ki, öfkeyle sıktığım dişlerimin canımı acıttığını bir süre sonra farketmiştim. "Benden ne istediğini, neden bu kadar nefret ettiğini bilmiyorum. Tek bildiğim, dürüst olmadığın. Derin'e karşı, Efe'ye karşı, hatta kendine karşı!" Gülümsemesinin rengi değişmemişti. Hala kendinden emin duruyordu. "Sen gerçekten bir aptalsın. En başında sana iyi davrandım çünkü bize güvenmeni sağlamak zorundaydık. Sonra en az senin kadar aptal sevgilin sana aşık olunca bütün plan değişti. Sadece üçümüzün değil, ailelerimizin de hayatları senin yüzünden tehlikede! Bize çok pahalıya patladın!" Sustum bir an için. Ailesinden bahsettiğinde bir an için gözlerinden geçen kaygı, kalbimin üzerindeki yükü ağırlaştırmıştı. "Bunu ben istemedim," diye geveledim. Az önce kendinden emin, öfkeli, ketum Dünya'dan eser yoktu. Küçük bir kız çocuğu olmuştum bir anda. "Derin'in benim için ne demek olduğunu bilmiyorsun. Onu kendimden bile sakınırken, benim yüzümden ona zarar geleceğini söylüyorsun ama bunun benim için ne demek olduğunu bilmiyorsun." Başını başka yöne çevirerek derin bir nefes aldı. Gözleri tekrar üzerimdeyken, benim gözlerim ellerimdeydi. "Senin isteyip istememen kimin umurunda? Bu, gerçekleri değiştirmez." Netti. Katı. Olduğu gibi her şeyi tek cümlede özetlemişti. Benim düşündüklerim, söylemek istediklerim hiçbir gerçeği değiştirmiyordu. Bütün bunların en temelinde benim varlığım vardı. Bu, su götürmez bir gerçekti. 

SİYAHWhere stories live. Discover now