BÖLÜM 12: ÜÇÜNCÜ KİŞİ

19.8K 910 90
                                    

Hastaneye geleli çok olmamıştı ama ilaçlarımın dozunu arttırarak serum şeklinde verdiklerinde çok kısa bir sürede kendime geliyordum. Derin' e minnettardım. Onun hep; ilgisiz, ukala, sorumsuz biri olduğunu düşünmüştüm ve istemeden de olsa, hep şikayet ettiğim önyargıyı ben de ona karşı yapmıştım. Yüzümü ekşiterek tavana baktım. Onun  iğrenç bir insan olduğunu bile söylemiştim ama o beni serseri bir sapıktan kurtarmıştı. Beni, falezden düşecekken de kurtarmıştı ve ben bu duruma alışık değildim. Birilerinin beni koruması sık yaşadığım şey değildi. Belki de buyüzden, ona karşı hep öfkeliydim. 

Gözlerimi kapatıp, uyumaya çalıştım ama yapamadım. Gözümü her kapattığımda, Derin'in adamı bir güzel benzetişi geliyordu. Ve daha da korkuncu, bunu yaparken gözleri parlıyordu. 

"Vişne suyu kalmamıştı ben de portakal suyu aldım." 

Elindeki bardağı yatağın yanındaki komodine koyarak, karşımdaki büyük  refakatçi koltuğuna oturdu. 

"Portakal suyunu hiç sevmem." diye mırıldandım. "Keşke hiçbir şey almasaydın."

Duyduklarına inanamıyormuş gibi gülmeye başladı. 

"İç o aptal bardaktakini."

Artık gülmüyordu. Doğrulup,  aklımdakileri onunla paylaşmak istedim ama yapamadım. Bardağı elime alıp, parmaklarımın arasında çevirmeye  başladım.

"Ne düşünüyorsun?"  diye sordu. 

"Hiç. Sadece teşekkür etmek istiyorum." 

"Gerek yok." diye  kestirip attı.  "Bunu düşünmüyordun."

Haklıydı. O hep haklıydı.

"O adamın  durumu da kötüydü. Ona bir şey olmuş mudur?"

Gözleri kocaman açılmıştı. 

"Sana yaptığı şeyi unuttun mu? Nasıl onun için endşelenirsin? Ben tesadüfen ordan geçmeseydim, kimbilir neler..."

"Biliyorum ama elimde değil işte. Ona benim yüzümden birşey olduğu düşüncesine katlanamıyorum." 

Sesim çatallı çıkmıştı. Hemen çenemi kapatarak, meyve suyundan koca br yudum aldım. Yanıma gelerek, yatağın kenarına oturdu. Bitmek üzere olan sruma baktı. Biraz daha yaklaşarak, dün adamın tokat attığı yanağımı okşadı. Teni o kadar yumuşaktı ki. Yüz hatları bu kadar sert olan birinden, bu kadar yumuşak bir ten beklemiyordum. Başımı istemsizce elinin olduğu yanağıma bastırdım. Gözlerinin kahverengisinde hala buzlar vardı ama daha azdı. Kalan buzları da eritmek istedim.

"Çok masumsun, Dünya."  dedi baş parmağıyla yanağımı okşarken. 

"Bu senin kırılmazlığına gölge düşürüyor." 

Bu sefer  yanılıyordu. O  şu anda omuzumda neler taşıdığımı bilmiyordu. Nasıl taşıdığımı... Nasıl kandırıldığımı... Yalnızlığımı... İçimdeki siyahı bilmiyordu. Yanağımdaki elini ittim. 

"Sen benim ne  yaşadığımı bilmiyorsun! Benim nelere göğüs gerdiğim hakkında en ufak fikrin yok!" 

İttiğim eline baktıktan sonra usulca, sinirle kıvrılan dudaklarımı izledi. Söyleyeceklerimi dinlemek istiyor gibiydi.

"Bu sabah annemin, en güvendiğim insanın bana yalan söylediğini öğrendim. Bu aptal yerde beni tek başıma bırakıp, gittiğini... Beni arayıp, söylediği yalana hala devam ediyoe düşünebiliyor musun? Nerde olduğunu, neden gittiğini bile bilmiyorum!"  

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin