BÖLÜM 11: ORMANDAKİ BELA

19.2K 916 21
                                    

Evden  dışarıya çıktığımda  yüzüme vuran soğuk,  bana hiç de yardımcı olmuyordu. Yanıma almayı unuttuğum ilaçlarımı hatırlayınca tekrar eve dönmeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim. Nasıl olsa, duraktaki şoförlerle konuştuktan  hemen sonra eve gelecektim. 

Ana yola çıkan toprak yola doğru ilerlerken, boğazıma takılan öksürük her şeyi berbat ediyordu. Güçlükle yürümeye devam ettim ama ciğerlerime giden hava geçen her dakika daha da azalıyordu. Başımı gökyüzüne doğru kaldırdığımda havanın kararmaya başladığını gördüm. Bir an önce orman yolunu geçip, durağa ulaşmalıydım. Yapacak çok şeyim vardı. Konuşmam gereken çok insan, cevaplanması gereken çok soru...

Artık ağzım tamamen açıktı ama böyle bile nefes alamıyordum ki. Orda olmadığını bile bile montumun ceplerini yoklama başladım. İlacın orda olmasını şu an gerçekten çok istiyordum ama tam tahmin ettiğim gibi orda değildi. Bu hastalık başıma bela olduğu günden beri, ilacı yanımda taşımam gerektiğini biliyordum ama bunu hiçbir zaman yapmadım. Galiba, küçük bir tüp sayesinde sağlıklı nefes alabildiğim gerçeğini kabullenemiyordum. 

Acıyla kıvrılan bedenimi ayakta tutabilmek için en yakınımdaki ağacın gövdesine tutundum. Cidden, şu an bunun hiç sırası değildi. Acıyı aşağıya itmek ister gibi göğsüme tüm gücü mle bastırdım ama işe yaramıyordu. Kararan gözlerim yerdeki  kuru yaprak yığınına kaydı. Artık ayakta kalamıyordum, bacaklarım buna izin vermiyordu. Yavaşça dizlerimin üzerine çökerek, nefes alabilmeyi diledim. Öksürük başlamıştı ve bu demek oluyordu  ki, krizin ikinci safhasındaydım. Telefonumu yanıma almamıştım ve yardım isteyebileceğim hiçkimse  yoktu. Umutsuzca bu acının geçmesini bekledim. Kuru orman havasını içime çekmeye çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Bu sırada omuzumda hissettiğim  elin sahibine hızlıca döndüm. 

Kirli sakallı, orta yaşlı, sigara kokan bir adamdı ve gözlerindeki aşırı parlaklığı sevmemiştim. Omuzumu ondan kurtarmak istercesine çektim. Elini tekrar omuzuma atarak, montumu avucunun içinde kavradı. Artık eli daha rahatsız ediciydi. Ona defolmasını söylemek istiyordum ama yapamıyordum ki. Ağzımdan sadece kısık kısık nefes almaya çalışma sesleri çıkıyordu. 

Başını başımın olduğu hizaya getirerek, kulağımın arkasından fısıldadı.

"Yardım etmemi ister misin güzellik?"

Gövdeden destek aldığım elimle onu ittirmeye çalıştım. Kalbim  tüm gücüyle atıyordu buyüzden ne söylediğim tam olarak anlaşılmıyordu. Büyük ihtimal, söylediğim şeyi sadece ben duyuyordum.

"Git... Git başımdan."

"Ama  olmaz ki böyle, sana yardım etmek istiyorum sadece."  Eli artık kolumu kavrayarak yukarı kaldırmaya çalışıyordu. 

"Bı.. Bırak..." Sesim artık sadece fısıldar gibi çıkıyordu. Kararan havayla tüm umutlarım sönmüştü. Buralarda, bu karanlıkta kimse dolaşmazdı. Herkes akşamı evinde geçirirdi.

"Bırak..." Sesim şimdi daha gür çıkmıştı. "Bırak beni, yoksa bağırırım."

Bu söylediğime uzunca güldükten sonra beni kendine çekerek devam etti. O kadar güçlüydü ki, karşı koymam imkansızdı. Hele bu haldeyken.

"Güldürdün beni güzellik, bağıracakmış! Bağırsana hadi! Hadi bağır!"

Korkmaya başladım ama ona bunu göstermek istemiyordum. 

"Bırak, herkesi başımıza toplarım." 

"Çok konuştun yeter bu kadar." diyerek kollarımdan  tutarak ayağa kaldırdı. Sadece onu izliyordum ama hiçbir şey yapamıyordum. Gözümden yaşlar boşaldığını farkedince kendimi aptal gibi hissettim. Yardıma muhtaç, hiçbir şey yapamayan bir aptal.

Yürüyemediğimi farkedince beni kucağına almaya çalıştı ama izin vermedim. Zar zor oynattığım ayağımla, bacağına sert bir tekme attım. Canını acıtmış olmalıyım ki küçük bir nida attıktan sonra beni olduğum yere bırakarak güçlü bir tokat attı. Dik durmakta zorlanan başım bu darbeyle yere düştü. Artık tamamen yerdeydim ama gözlerim hala açıktı. Ağzım açık nefes almaya çalışıyordum ama  başaramıyordum.

Adam elini bir kez daha kaldırdı. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Bu andan kurtulmak istiyordum. Her şey en başından  beri kabus gibi gidiyordu. Kuru yaprakların üzerindeki bedenim soğuktan titriyordu. Bacaklarımı kendime doğru çekerek cenin pozisyonu aldım. 

Adam elini bir kez daha indirecekken, attığı acı çığlık bütün sessizliği bozmuştu. Gözlerimi yavaşça açtığımda adamın da benim gibi yerde yattığını gördüm. Derin'di bu. Yerde yatan adama üst üste tekmeler savuruyor, ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Adam karnını elleriyle korumaya çalışıyordu ama başaramadı. Derin, büyük botlarıyla adamın her yerine tekmeler atıyor, adam bağırdıkça tekmelerinin hızını daha da arttırıyordu. Son olarak  adamın suratına bir tekme savurdu ve ağzından akan kırmızı sıvı karanlıkta bile parlıyordu. Kan görmek beni hiçbir zaman rahatsız etmemişti ama bu sefer miğdem bulanmıştı. 

"Seni bir daha bu kızın etrafında görürsem ona dokunduğun ellerini götüne sokarım!" dedi bağırararak. O da benim gii nefes nefese kalmıştı  ama onun nedeni başkaydı. 

Büyük botlarıyla adamın yerdeki eline bastırararak adamın attığı çığlıklara aldırmadan devam etti. 

"Duydun mu lan?! Duydun mu?" 

Adam bilerek cevap vermemezlik yapmıyordu, g erçekten cevap veremeyecek haldeydi. Yüzünde kanamayan yeri kalmamıştı ve kıyafetleri bot izleriyle doluydu. Benden bin kat kötü haldeydi. İçimdeki sızıyı susturup, dinlememeye çalıştım.

"Duydum de lan!" Adamın yüzüne bir kere daha tekme attı. 

"Duydum de!"  Adam ağzını açacak gibi oldu ve hemen ardından bayıldı. Bu Derin'i durdurmaya yetmemişti ama tekmelerine devam etti. Sonra onun boşlukta kalan boynunu ellerinin arasına alarak sıkmaya başladı. Bayıldığını görüyordu ama hala ondan cevap almayı bekliyordu.

"Yeter, ölecek." diyebildim zorla. 

Hemen durmadı ama ağzımdan canımın acıdığını gösteren inlemeyi duyunca hemen yanıma geldi. Kolunu boynumun altına uzatarak başımı dikletirdi ve bakışları nefes almaya çalışan ağzıma yöneldi. 

"Ne yapmam gerekiyor?" Sesi endişeli ve aceleciydi. 

"İlacım yanımda değil."  dedim.  

Sinirli bir bakış attı. İlacımı yanımda taşımamı özellikle söylemişti ama yapamamıştım. Aynı anda yüzüne  yerleşen endişeyle beni zorlanmadan kucağına aldı. İleride duran syah arabaya doğru hızla yürümeye başladı. Kucağındayken omzunun kenarından arkamızda bıraktığımız, yerdeki adama baktım. Kanlar içindeydi ve yarı uyanık inliyordu. 

"Onu düşünmeyi bırak, umarım oracıkta geberir." dedi öfkeyle Derin. Aklımdan geçenleri okumuş gibiydi, şaşırdım. 

Başımı kucağına gömerek, adamı düşünmemeye çalıştım. Burnuma  gelen  parfüm kokusunu hemen tanımıştım. Falezin kenarında başımı döndüren kokuydu bu. Odunsu erkek parfümü kokusu. Teninin kokusuyla birleşince tarifi imkansız hale gelmişti ve ben kendimi bu kokuya iyice alıştırıyordum. Burnumu iyice göğsüne gömerek, olanları unutmaya çalıştım. Bedenimdeki sızı az da olsa geçmişti. Bu koku bana her zaman  iyi geliyordu.

SİYAHWhere stories live. Discover now