BÖLÜM 21: SİYAH KABUS

16.7K 774 15
                                    

"Neden burdayız Derin?"

Parmaklarının arasına yerleştirdiği, sonu gelmeyecekmiş gibi duran sigarasından içine büyük bir nefes daha çektikten sonra bir adım attı. Kusursuz yüzü, onu görmeye alıştığım şeklline bürünmüştü. Yüzünün her noktasında, sert, erkeksi tarafının izleri vardı. Her zaman dağınık bıraktığı saçlarını, arkaya doğru muntazam bir şekilde taramıştı. Üzerindeki koyu renk takım elbisesi, beyaz teninin üzerinde; gökyüzündeki kara bulutlar gibi izler bırakıyordu. Kirli sakalları, mükemmel yüzünü gölgelemekten çok; mükemmelliğine yardım ediyordu. Kalın, biçimli dudakları birbirine değiyordu. Çatık kaşlarının altındaki kahverengi gözleri ufuk çizgisini izliyordu. Kaşlarını çattığı zaman, bütün gökyüzünde şimşek sesleri duymuş kadar oluyordunuz. Bütün öfkesi, çatık kaşları ve uzun kirpiklerinin altında saklı gözlerindeydi. Gizleyemediği öfkesini, vücudunun her yerinde görebilirdiniz. Seğiren çene kasları, dudaklarının düz bir çizgide birleşmesine neden oluyordu. Her zamanki pahalı parfümü yerine tehlike kokuyordu. Ellerini iki yanında serbest bırakmıştı ama elleri o bilindik yumrukla sıkıca kapanmıştı. Gözlerini bir an bile kırpmadan tam karşımıza aldığımız sonsuzluğa bakıyordu. 

Dikkaya Falezi'ndeydik elbette. Ancak buradayken, bu yok sayılamaz, saklı cenneti görebilirdiniz. Gökyüzü maviden çok, siyaha bakan griye bürünmüştü. Kara bulutlar yerindeydi ve bana Derin'in gözlerini anımsatıyordu. 

Oturduğum banktan kalkarken, bankın paslı sesi sessizliğimizi kısa süreliğine bozmuştu. Derin'in bir adım gerisine gelinceye kadar ona doğru yürüdüm. Derin'in bir adım daha ilerisi uçurumdu. Sesimdeki çaresizliğe aldırmadan tekrar ettim.

"Derin... Neden burdayız?" 

Cevap vermiyordu. Elimi korkakça, koluna attım. Hiçbir tepki vermiyordu. Nefes alışverişleri bile duyuluyorken, sesimi duymamasının imkanı yoktu. Elimi hissetmemesinin hiç imkanı yoktu. Yutkunurken, başımı uçurumdan aşağıya çevirdim. Ürkütücüydü. Ayakkabılarımı yere sürterek bir adım daha attım. Derin'e daha yakındım ama hala arkasında duruyordum. 

"Neden cevap vermiyorsun? Konuşsana!" 

Hala cevap vermiyordu. Esen rüzgarla, gözümün önüne gelen saçlarımı geri savurarak önüne dikildim. Tam karşısındaydım ama tepki vermemişti.

Allah'ım beni duymuyordu! Beni görmüyordu! Şeffaf mıydım?

"Derin... Derin, bak bu hiç komik değil." 

Tepki vermedi.

"Beni duymuyor musun? Beni göremiyor musun?" 

Gözünden akan tek damla yaş, hızlıca toprağa düştü. Yaşın arkasından toprağa bakarken, ani sesle ürküp yerimden sıçradım.

"Affet beni Dünya! Affet beni. Affet beni." Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Gözlerimi kısarak sesi sindirmeye çalıştım. Alt dudağı titrıyordu ve üst dudağını ısırmaya başladı.

"Kahretsin, benim yüzümden öldün!" 

Bir an duraksadıktan sonra aynı çaresiz ve üzgün ses tonuyla devam etti.

"Buraya geldiğimizde anlattığın efsane vardı ya Dünya; seni her akşam sabaha kadar burada bekleyeceğim. Benden ruhunu esirgeme."

Ben ölmüş müydüm? Sırtımdan akan soğuk terle beraber, beynimin içinde dönen binlerce his arasından gerçekten ne hissettiğimi bulmaya çalıştım. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı ve ben soğuktum. Elimi, diğer elime değdirdiğimde gerçekten buz gibi olduğumu gördüm. Soğuktum. 

Ben. Gerçekten ölmüştüm. Ve aşık olduğum adam, tam karşımda benim için gözyaşı döküyordu.

Elimi yanağına götürerek, az önce yaşın değdiği yerleri okşadım. Gözyaşlarını görmeye dayanamazdım. Dolan gözlerimi umursamadan gözlerine bakmaya başladım. Gözlerinde yine bilindik siyahtan vardı. Bende de olan siyahtan. Parmak uçlarımda yükselerek, dudaklarımı dudaklarına sıkıca bastırdım. Ardından akan bir damla yaşı, benim yanağıma karışarak; öpüşmemizin tek şahidi oldu. Ellerimle ceketinin iki yakasını tutarak, vücudumu onun sert vücuduna yasladım. Gözlerimi sımsıkı yumarak, araladığı dudaklarının arasına dudaklarımı yerleştirdim. Sıcacık nefesiyle eriyen acılarım, gözlerimden yaş olarak akıyordu.

 

Omuzumdaki sert eli kovmaya çalışırken kulağıma gelen sese kayıtsız kalmaya çalıştım. Ama başaramamıştım. Gözlerimi, yavaşça açarken içerdeki ışıktan rahatsız olduğumu anlamasını umdum ama gözlerime donuk bakışlarla bakmaya devam ediyordu. Ellerimi yüzüme siper yaparak, kısık gözlerimle lanet okudum.

"Naz, kapat şu aptal gece lambasını!"

Korneam, az sonra yırtılacakmış gibi acıyordu. Elini yanağımda gezdirerek, meraklı bakışlarla bakmaya devam ediyordu. 

"İyi misin sen? Deli gibi bağırmaya başladın. Kabus görüyordun." 

Kabus. Sahi kabus muydu? Bir kabusa göre fazla gerçekçiydi. 

"Sadece kabustu." diye tekrar ettim. Alnım ve saç diplerim tamamen ıslaktı. Kurumuş ağzımı şapırdatmaya çalışarak, kötü tadın gitmesini umdum. Üzerimdeki yorganı yatağın en ucuna iterek kendimi banyoya attım. Hemen arkamdan gelen Naz'ın içeri girmemesi için kapıyı kilitlemiştim.

Birşeyler  söylediğini duydum ama önemsemedim. Kapıyı hızla kilitledikten sonra olduğum yerde, kapının hemen arkasına çöktüm. Bacaklarım beni taşımayı kesinlikle reddediyordu. Gözlerimden istemsizce akan yaşları silmeye başladım. Onlar aktıkça, ben yere düşmelerine izin vermeden siliyordum. Tahriş olmuş yanaklarım, acımaya başladığında bunu yapmaktan vazgeçtim. 

Zayıf vücudum, yaşadıklarımı kaldıramıyordu. Güçlüydüm. Öyle olduğumu göstermekten yorulmuştum sadece. Yediğim tırnaklarıma bakarak, aklımın sınırlarını zorlayan düşüncelerimi kovmaya çalıştım. Annem tarafından terkedilmiştim, aşık olduğumu kendime bile yüksek sesle itiraf edemediğim adam; kardeşim olarak gördüğüm kuzenimle beraberdi. Okulda, her dakika, her an yan yana olduklarını görmek kalbimi bin parçaya bölüyordu ve ben her gün bir parçasını kaybediyordum. Sonunda, bütün kalbimi kaybedecektim. 

Canım çok acıyordu. Üzerine her gün tuz basılan açık yaram vardı. Kapanmak bilmiyordu. İçimdeki siyahın tonu daha koyuydu ve yalnızlık bütün bedenimi işgal etmişti. 

Yeniktim. Yitiktim. Düşen omuzlarımı kaldırmak yine benim ellerimdeydi ama bu eller bunu yapmak istemiyordu. Tek istedikleri; aşık olduğu siyah adamın büyük avuç içlerine karışmaktı.

*Bu bölüm bugün gelmeyecekti ama bu kabus bütün kurgusuyla aklıma düşünce yazmaya karar verdim. Yazdığım betimlemeyi tam olarak yansıtan bir gif bulabildiğim için çok mutlu oldum afsgd. Öpüldünüz, kitap kokan güzel insanlar :3

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin