BÖLÜM 24: İZ

14.3K 666 17
                                    

Parmak uçlarımı hızlı hızlı masanın pürüzlü zeminine vururken aklımdaki tek şey, mesajın kimden geldiğiydi.Doğrulup, derin bir nefes aldım. Elimden gelen birşeyler olabilirdi. Burası küçük, gelişmemiş bir yer olabilirdi ama tam da bu işlerle uğraşan bir arkadaşım vardı. Kapısını hiç çalmamıştım ama elimde kocaman bir bombayla bana yardım etmesini umuyordum. Elimi alnıma sertçe vurarak yabaniliğime bir kere daha küfür ettim. Her zaman soğukluğumdan şikayet eden anneme hak veriyordum. 

Annem... Annemi özlüyordum. Onu çok özlüyordum ama kandırılmak duygusu içimde alevlendiğinde özlemime "dur" dedim. Şimdi annemi düşünmek için doğru bir zaman değildi. Gözlerimi daldığım zeminden ayırarak elimi tekrar alnıma değdirerek, en başından beri düşünmem gereken şeyi düşündüm. Numaranın sahibi, annemin yerini biliyor olabiliridi. Bilmiyor da olabilirdi. Ama bu almam gereken bir riskti. Beni neden tek başıma bıraktığını, gözlerinin içine bakarak sormak ve bir cevap almak istiyordum. Beynimin büyük parçalara bölündüğünü, her bir parçanın gece olduğunda ve başımı yastığa koyduğumda büyüyüp beni boğmaya çalıştığını ona anlatmalıydım. Şu sıralar yaşadığım her şeyi ona anlatmalı ve sırtımdaki yüklerin bir kısmını ona vermeliydim. Çünkü onu suçluyordum. Sırtımdaki taşıyamadığım ağır yükte onun da parmağı vardı ve kesinlikle vicdanı sızlamalıydı. Tabii, öyle birşeyi varsa...

Hızla odama çıkıp, pijamalarımdan kurtuldum. Okul kimlik kartını, komodinin üzerinden alarak cebime attım ve evden çıktım. Okula bir an önce gitmeyi hiçbir zaman bu kadar istememiştim. 

-

Merdivenlerden çıkarken aklımdaki tek şey, Derin'i görmemekti. Onu görmemeliydim. Onu gördüğümde vücudumun bütün karar verme mekanizması çöküyordu ve bu şu an isteyeceğim en son şeydi. Adımlarımı hızlandırarak, sınıftan içeriye girdim. Teneffüs olduğu için sınıfta tek tük insan vardı. Derin'in sırasına göz ucuyla baktığımda orada olmadığını gördüm. Derin bir nefes aldıktan sonra yanımdan geçen kızın kolundan tutup, durdurdum.

"Haydut nerede?" 

Anlamıyormuş gibi suratıma bakmaya başladı. Haydut, Furkan'ın bilinen adıydı. Okuldaki hatta bu çevredeki herkes onu hacerlığıyla bilirdi. Büyük ihtimalle, onunla işim olduğu için bu kadar şaşkındı. Kaybedecek vaktim yoktu. Kolundaki elimi sıkarak, sorumu yineledim.

"Ne yapacaksın Haydut'u?"

Ukalalık kokan ses tonundan hiç hoşlanmamıştım. Tiksinir gibi bakarak, kolunu daha çok sıktım. Ondan ve onun gibilerden gerçekten tiksiniyordum. Kolunun acıdığını gösteren surat ifadesiyle, ağzını zorla açtı.

"Onu bugün hiç görmedim, okula gelmedi." 

Tek kaşımı kaldırarak, en tehditkar ses tonumu kullandım.

"Eğer yalan söylüyorsan..."

Kolunu kurtardıktan sonra çemkirmeye başladı. Doğruyu söylediğine emin olmak istiyordum, bugün sabrımın sınırını denememeliydi.

"Neden yalan söyleyecekmişim? Gelmedi diyorum sana!"

"Evinin adresini biliyor musun peki?"

Sarı kaküllerinin altından sinsice bakarak, elini koluma attı. Bu daha çok dostça yapılmaya çalışılan bir hareketti ama benim miğdemi bulandırmıştı. 

"Onu bulmak istiyorsan evine gitmemelisin."

"Nerde bulabilirim peki?" 

Sesi fısıldar gibi çıkmıştı.

SİYAHWhere stories live. Discover now