BÖLÜM 3: FALEZ

35.7K 1.3K 50
                                    

Soğuktan yarı hissizleşmiş parmaklarımla ağacın gövdesinden destek alarak biraz uzağımdaki Derin'e bakmaya çalıştım. Sarp'ın son sözü onu etkilemiş gibiydi. Keskin bakışları Sarp'ın gözlerine büyük  bir dikkatle bakıyordu. Düşünüyor gibi durmuyordu ama içinde bir şeyleri tarttığı belliydi. Dudakları sımsıkıydı ve sigara tutmayan eliyle koyu renk kazağının boğaz kısmını yokluyordu. Uzun kirpiklerini uzun süre kırpmadı. Ağzını aralayarak bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama Sarp çoktan arkasını dönmüş, evlerine gittiğini tahmin ettiğim patika yola doğru yürüyordu.

Sessizce onları izlemeye devam ettim ama içime sinmeyen çok şey vardı. Söyledikleri şeyler kafa karıştıracak cinstendi. Bir an, bahsettikleri kızın kim olabileceğine dair tahmin yürütmeyi denedim. 

Unutulmayan eski sevgili? Aileye yıllar önce rest çekip evi terkeden asi kız kardeş? Kim olabilirdi ki? Esen şiddetli rüzgarla çenemin titremesine engel olamadım. Ses çıkartmamaya özen göstererek geri geri yürümeye başladım. Onların konuşmaları çoktan bitmişti ama benim kafamdaki soru işaretleri havada öylece asılı kalmıştı. Ellerimi cebime sokarak evin yolunu tuttum. Sarp'ın bu ani çıkışına anlam verememiştim. İçimden, en derinden yükselen merak ateşine ben bile şaşırmıştım ama önemsemedim. Nasıl olsa gizledikleri şeyin kokusu yakında ortaya çıkardı. Bu küçük yerde kimse, hiçbir şey saklayamıyordu ki. 

-

Ödev yapmamak için ısrarla direnen ve bana kafa tutan zihnime en sonunda yenilerek, yatağıma uzandım. Bedenim üç gündür dayak yemiş gibi ağrıyordu ve ormanda beklediğim için kulaklarıma dolan soğuk hava başımın ağrımasına neden olmuştu. Yüzümü buruşturararak pencerenin kenarındaki yüksek sandalyeye oturdum. Uzaktaki evlerin bacalarından yükselen dumanlar ve tam karşımızda bizi izleyen  dağın eteklerine kadar uzanan sis resmedilmeye değerdi. Hiçbir şeye yeteneğim olmadığı gibi resim de çizemiyordum. Küçük, işe yaramaz ellerime bakarak iyi resim çizebilmelerini ne çok dilediğimi düşündüm. 

Penceremden görünen eski kağıt fabrikasının arkasından az da olsa siyah bir çatı görünüyordu. Derin'lerin evinin olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım çünkü ne zaman canımı sıkacak şeyler olsa; yine bu sandalyeye oturur o evde tek başıma yaşadığımı hayal ederdim. Şimdi baktığımdaysa bu hayal biraz ürkütücü görünüyordu. Siyah çatısı ve bahçesinde tek bir canlı çiçeğin olmadığı o ev insana huzurdan başka her şeyi verecek gibi duruyordu. 

Annemle ikimiz uzun zaman önce taşınmıştık bu eve. İlk taşındığımızda hiç sevmediğimi, gitmek için günlerce ağladığımı hatırlıyorum. Ama artık gitmek için ağladığım ev değildi burası. İyi ya da kötü pek çok anımın olduğu değerli bir evdi. 

Odamın kapısı gürültülü bir şekilde açıldı ve annem elindeki nemli havluyla aşağıyı işa  ret etti. Sesinde her zamanki gibi heyecan ve acelelik vardı. 

"Seni kapının önünde biri bekliyor. İçeri girmesi için ısrar ettim ama istemedi." 

İhtimalleri düşündüm. Sadece yazılı haftası benimle konuşan yalaka Buse mi yoksa aptal sevgilileri tarafından her terkedildiğinde başımın etini yiyen şıpsevdi Eylül mü gelmişti. Omuz silkerek aşağıya indim. Kapıdan içeri süzülen soğuğun hiç şakası yoktu. Kapıyı açıp, karşımdaki kişiyi gördüğümde kafamda beliren tüm isimlerin üzerini çizdim. Gelen Efe'ydi. Yüzüne yerleştirdiği sıcacık gülümsemesiyle bana bakıyordu. 

"Merhaba gü-"

Sakın, bakışımı attım. Güzel falan değildim. Bunu biliyordum.

SİYAHDonde viven las historias. Descúbrelo ahora