BÖLÜM 30: GİZLİ KALANLAR

14.5K 703 14
                                    

Hıçkırıklara boğulduğumu farkettiğimde, seslerin daha da karmaşık bir hal aldığını hissettim. Aşağıda, yolunda gitmeyen şeyler oluyordu ama hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bir kez daha gelen ateş edilme sesiyle gözlerimi sımsıkı yumarak, başımı bacaklarımın arasına aldım. Yaram henüz taze olduğu için hala hareketlerimi sınırlı tutmalıydım, şu an fazlasıyla acıyordu ve benim bunun için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Başımı kaldırıp, Derin' e baktığımda gözlerindeki sakinlik az da olsa beni rahatlatmıştı ama hala tam anlamıyla sakin değildim. Derin nasıl olurdu da bu kadar sakin olabilirdi? Sanki, silah sesleri normal hayatının bir parçasıydı. Daha da önemlisi, belinden büyük bir çeviklikle çıkarttığı silah da ne demek oluyordu? Büyük bir ustalıkla tuttuğu silahı, sesler kesilince tekrar beline koydu ve dizlerinin üzerine çökerek benimle aynı hizaya geldi. Başımı ellerinin arasına alarak, en masum ses tonuyla konuştu. Ses tonu, insanı eritebilecek cinstendi ama bu durumda buna takılı kalamazdım galiba. Dikkatimi, korkuyla ona verdim. Gözlerindeki sakinliğini hala koruyordu.

"İçinden yirmiye kadar saymanı istiyorum. Sayman bittiğinde, her şey bitmiş olacak."

Dudağının kenarındaki gülümsemeye ben de eşlik ettim. O yanımdayken, korkmak aptallık gibi gelmeye başlamıştı. Başımı hızlıca aşağı yukarı sallayarak karşılık verdim. Henüz konuşmaya kuvvetim yoktu. 

"Güzel."

Saçlarımı okşayıp, yavaşça ayağa kalktı ve merdivenlerdeki ayak sesleri uzaklaştığını gösteriyordu. Derin bir nefes almaya çalıştım ama yapamıyordum. Son günlerde hiç tekrar etmeyen hastalığım, yeniden boy göstermeye başlıyordu. Dün gece yarısı da uykumdan nefes alamadığım için uyanmış, kendime gelene kadar epey zaman harcamıştım. Ayağa kalkarak kapıya yöneldim. Aşağıdan gelen sesler, her şeyin normal olduğunu gösteriyordu. İçimden yirmiye kadar saydığıma göre, görevimi tamamlamış sayılırdım. Aşağıya da inebilirdim o halde.

Salona geldiğimde, ayakta diğerlerine emir yağdıran Derin'i ve onu kuzu gibi dinleyen çocukları gördüm. Efe elindeki bardaktan, bira olduğunu düşündüğüm sarı, köpüklü içeceği yudumlarken Sarp da tüm dikkatini konuşmaya vermiş, başını onaylarcasına sürekli sallıyordu. Derin'in yüzünde, yukarıda olduğu gibi sakinlik değil öfke hakimdi. İşte bu daha normal, diye düşündüm. Sonuçta, az önce eli silahlı bir adam ya da adamlar evlerini basmış ve iki el ateş etmişti. Kim böyle bir durumda, onun kadar sakin olabilirdi ki? Sanki hayatı boyunca silahlarla oynamıştı. Gördüğüm kadarıyla, zarar sadece evdeydi. Sarp ve Efe gayet iyi görünüyorlardı. Geldiğimi farketmediklerine sevinerek, konuştuklarına kulak vermeye başladım.

"Her şey, bunu gösteriyor işte. Bizim gitmemiz lazım. Öğrenmenin tek yolu bu, Derin."

"Hiçbir şey belli değilken sizi tehlikeye atamam, hem..."

Derin'in bakışları aniden bana çevrilmişti. Merdivenlerde oturmuş, elimi çeneme koymuş, onları dinliyordum. Yanaklarımın kızardığına emin olarak yavaşça ayağa kalktım ve kocaman bir gülümsemeyle, başımı salladım. Efe, hafifçe gülmüştü ama Sarp ve Derin çok ciddiydiler. 

"Senin ne işin var orada? Sana yirmiye kadar saymanı ve aşağıya inmemeni söylemiştim!"

Sesi yükselmişti ve vücudu tamamen bana dönüktü. 

"Aşağaya inmememi söylememiştin." dedim sızlanarak. Hem suçluydum, hem güçlü. Ama bunu onun bilmesi gerekmiyordu.

"Hem, yirmiye kadar saydım ve çok sıkıldım. Seslerin kesildiğini duyunca inmek istedim."

SİYAHWhere stories live. Discover now