BÖLÜM 9: BEKLENMEYEN TELEFON

22.7K 980 56
                                    

Kulaklarıma inanamıyormuş gibi bir süre bekledim. Ses aynıydı ama bu olabilr miydi? Naz, Fransa'da okuyan kuzenimdi. Canımdan çok sevdiğim, tek çocuk olduğumu bana hiçbir zaman hissettiremeyen, eksik olduğum her şeyde beni tamamlayan kız kardeşimdi.

Hemen elimdeki telefonu yavaşça çantamın üzerine atıp kapıya yöneldim. Bedenimi kapının arkasına alarak açtım. Gözüm hemen elindeki büyük, fosforlu pembe bavuluna gitmişti. Koyu göz makyajı ve hep giydiği mini eteği yine üzerindeydi. Bekletildiği için hoşnut olmadığı belliydi. Ellerini göğsünde birleştirmiş, arkasındaki büyük bavula oturmuştu. Kapıyı açar açmaz ayağa kalkaraka boynuma atladı. 

Naz, benden hep biraz daha hızlıydı. Her konuda. Benim yapamadığım her şeyi rahatça yapabiliyordu. Fransa'da kazandığı burs sayesinde üç yıldır orada psikoloji okuyordu. Ailesi de Fransa'daydı ama Naz tek başına başka bir evde kalıyordu. Belki de buyüzden, hep benden daha rahat davranıyordu. Oradaki kuralların burada geçerli olmadığını, buradaki insanların düşünce yapılarını çok iyi biliyordu ama; umursamak ona göre değildi. Onu çok seviyordum. Kız kardeşim yerine koymuştum ve bir gün bile pişman olmadım. İnsanlar, onun iyi kalbini göremiyorlardı bana göre. Ben onun aslında iyi biri olduğunu çok iyi biliyordum.

"O kadar yorgunum ki, son dört saattir makyajımı hiç tazelemedim desem?" 

Üzerinde hiçbir zaman duramadığım topuklularını çıkartmadan salona geçti. Kapının önündeki bavula bakarak gülümsedim. Naz'dı işte. Bilindik Naz. Ağır bavulu zorla içeri sokarken, tanıdık sesle doğruldum. 

"İzlemesi zevkli olsa da, bu halde dışarda görülmemelisin bence."

Sinirden kocaman açılmış gözlerimle karşımda dikilmiş Derin'e baktım. Ağzından çıkan hiçbir kelime hoşuma gitmiyordu. Çatılan kaşlarımın arkasından ona uzun süre baktım.

"Seni ilgilendirmez. Gitsene sen evine!"

Güldü. Aptal. O kadar güzel gülmüştü ki ağzım açık kaldı. İçimden gelen "ağzından akanı, bornozunun kenarına sil bari." sözünü duyar duymaz kendime geldim.

"Git dedim sana, gitsene!"

Bir taraftan da, bornozun uzun tarafıyla bacaklarımı kapatmaya çalışarak, bavulun arkasına saklanmaya çalıştım. O sırada içerden gelen Naz, sesimin neden yükseldiğini anlamaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. Gözlerini kısarak bana kısa bir bakış attıktan sonra, gözlerini Derin'e çevirdi. Baştan aşağı süzdükten sonra yüzüne yerleştirdiği kocaman gülümsemesiyle beraber nasıl güzel göründüğünü düşündüm. Ben sürsem bok gibi duracak kan kırmızısı ruj, onda mükemmel duruyordu. Bembeyaz dişleri de onaylar gibiydi beni. Derin'e bakarak, nasıl tepki vereceğine baktım. Yüzündeki hiçbir kası oynamamıştı, tam tersi gülümsemesi yarıda kalmış gibi görünüyordu. Elimde olmadan gülümsediğimi farkettim. Tekrar kızgın bakışlarla ona bakmaya çalıştım. Naz ise çoktan elini uzaktmış, kendini tanıtıyordu.

"Ben, Naz. Dünya'nın kuzeniyim."  

Uzun parmakları tahammülsizce kıpırdandı ama Derin hala elini uzatmamıştı. Şaşkın gözlerle Naz'a baktım. Bozulduğu her halinden belli oluyordu. Nasıl bir çocuktu bu böyle? İnsanlardan kendini bu kadar üstün görmesi onu tam bir pislik gibi gösteriyordu ama o bunu önemsemiyordu.

Naz havada kalan elini indirerek, Derin'e gülümsemeye devam etti. Hayatında olan erkeklerin sayısını düşününce, bu yenilgiyi neden kabullenemediğini anlayabiliyordum. O hiçbir zaman, reddedilen olmamıştı. Seçilen değil, seçen oluyordu. 

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin