BÖLÜM 32: TUZAK

12.2K 635 41
                                    

Anahtarı kilide sokarak, kapıyı yavaşça açtım. Yüzüme vuran kokuyla, burukça gülümsememe engel olamamıştım. Burası benim evimdi ama hiç de öyle kokmuyordu. Bana yabancıydı. Ben, yabancıydım. Bu eve, burada geçen bütün anılara, annem sandığım insana... Ve kendime. Galiba en önemlisi, son söylediğimdi. İnsan, en önce kendini tanımalıydı. Ondan sonra başkalarını tanımaya uğraş vermeliydi. Ben daha kendimi tanımıyordum ki. Sahi, ne yapıyordum ben böyle? İçine girdiğim girdap beni, olduğum yerden çok uzaklara atmıştı. Döküntülerimi toplamam uzun zaman alırdı ama beni mutlu eden tek şey vardı: Naz. O benim, kız kardeşimdi. Aramızda kan bağının olup olmaması umurumda bile değildi; ben onunla büyümüştüm. Çocukluğumuz, üzerine örtü örtemeyeceğimiz kadar renkli geçmişti. 

Naz aklıma düşer düşmez, telefona sarılıp onu aradım. Derin'le birlikteyken beni arayıp, arkadaşında kalacağını söylemişti ama güvende olduğundan nasıl emin olabilirdim ki? Telefon iki kez çaldıktan sonra açıldı. İçimdeki merakı gizlemeye çalışsam da aceleci ses tonum beni ele veriyordu. 

"Naz, nerdesin sen? Kimde kaldığını bile söyleme zahmetine girişmiyorsun ve aradığımda da açmıyorsun."  Arkadan gelen seslere bakılacak olursa, bir partinin tam ortasındaydı. Elimi, alnıma koyup bir süre bekledim. Tek istediğim biraz daha sabırdı. Gözlerimi sımsıkı yumarak, devam ettim.

"Nerdesin dedim! Üç koca gündür nerdesin?!" Kısa bir öksürükten sonra boğazını temizlediğini anladım. Güçlükle konuşuyor gibiydi ve alkolün o tahammül edilemez kokusunu buradan bile alıyordum.

"Bir... Bir partideyim canım kuzenim!"

"Adresi ver, gelip seni alayım." Artık daha sakindim. Sarhoştu. Ona ne kadar kızarsam kızayım, ayıldığında tek kelimesini bile hatırlamaycaktı. En iyisi, o ayıldığında onu haklamaktı.

"Kes şunu, Dünya. Annem değilsin." Sesindeki umursamazlık karşısında kendimi tutamayıp gülmüştüm. Acınası halde olduğundan haberi var mıydı? Oldu olası böyleydi ama bu evde benimle beraber yaşıyorsa, beni endişelendirmeye hakkı yoktu. Sabrım taşıyordu.

"Bana en yakınındaki bir başka sarhoş arkadaşını ver." Tek kelime etmeden, istediğimi yapmıştı. Gerçekten, sarhoştu.

"Sen de onun  kadar güzelsen, seni de bekleriz!" Karşımdaki ses bir erkekten geliyordu ve tahminimce o da en az Naz kadar sarhoştu. Yüzümü buruşturdum. Böyle ortamlardan her zaman nefret ederdim. Alkol, kendisine yeterince güveni olmayan insanların iksiriydi bence. 

"Bana nerede olduğunuzu söyle." Uzun bir süre düşündükten sonra cevap verdi.

"Bir evde."  O görmese de ona en baygın bakışlarımı atıp, sabrımın son kırıntılarını kullandım.

"Bana bak, bu önemli tamam mı? Nerede olduğunuzu söyle." Bir süre bekledikten sonra, bir şeyler söyleyecekti ki, telefonu başka biri aldı. Ağzından laf almak üzereydim ama şimdi elimden bu fırsat da gitmişti.         

"Yeni açılan büyük otoparkın karşısındaki beyaz villa."

Kapanan telefona uzun süre baktım. Sanki beklemek, başka cevaplar verecek gibi. Hemen kendimi toparlayarak, az önce masaya bıraktığım çantamı alıp evden çıktım. Yeni açılan otoparkı çok iyi biliyordum. Uzun süre gündemden düşmemiş, haberlere bile çıkmıştı. Oradan kazanılan bütün paranın bir hayır kurumuna bağışlanacağından bahsediyorlardı, otopark buyüzden ünlüydü. Ama ben işin aslının böyle olmadığından emindim. Zenginler, sadece kendilerini düşünürlerdi. Haberlerde gördüğüm adamın itici yüzü ve yapmacık ses tonu hala aklımdaydı. Gülümsemesinden bile zehir akan adamın tek sözü, bütün gazetelerde başlık yapılmıştı. 

SİYAHWhere stories live. Discover now