BÖLÜM 19: DAVETSİZ ÖPÜCÜK

18.3K 773 33
                                    

"Ne dersin, bu akşam benimle gelir misin?" 

Rüzgar, ne söylersem söyleyeyim; bu akşam için aldığı sinema biletlerini havada sallayarak, yüzüme yalvaran bakışlarla bakıyordu. Bu akşam için çok hevesliydi ama benim canım hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Rüzgar, bizim okula geleli iki hafta olmuştu. Efe'nin yerini alarak yanıma oturmuş, bütün teneffüslerde yanımda olmuştu. Beni eğlendiriyordu. Benimle konuşuyor, sorunlarımı dinliyordu. Naz'ın davranmadığı kadar ilgili davranıyordu ve yumuşacık ses tonu o an kayboduğunu sandığım bütün umutlarımı tekrar filizlendiriyordu. Ama yok sayamadığım, su katılmaz bir gerçek vardı ki; Derin'in varlığı kalbimi çok acıtıyordu. 

Hayatıma aniden girmiş, benim için pek çok şey yapmıştı. Defalarca yüzümü güldürmüş, yüzüme bakmıştı. Beni mest eden kokusunu defalarca içime çekmiştim. Beni sahiplenmesi, beni koruyup kollamasına kendimi alıştırmıştım. Az kalsın, ona içimdeki siyahı gösterecektim. Ve sonra. Puf! Hayatımdan, aynı hızda çıktı. Artık, sadece Sarp ve  Efe'yle konuşuyor; çatık kaşlarıyla beni ve Rüzgar'ı süzüyordu. Bazen, Rüzgar'la kavgaya tutuşuyor; yüzüme acı ekiyor gibi bakıyordu ama eskisi kadar konuşmuyordu. Ukala bakışlarıyla beni küçük görmüyordu ya da yüzüme dokunmuyordu. Sanki saat gece yarısını vurmuştu ve her şey balkabağına dönüşmüştü. Prens gitmişti. Arkasında gözü yaşlı bir prenses bırakarak hem de.

"Ne prensesi be, benden prenses mi olur!" 

"Ne diyorsun kızım sen? Kendine gel." 

Naz yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. Ağzındaki sakızı sesli çiğnemeye devam ederek gözlerini tekrar telefonuna kaydırdı. 

"Akşam beni bekleme, Derin'le birlikte olacağım." dedi dümdüz bir sesle.

Sevgili değillerdi. Arkadaş hiç değillerdi. Ne bokumlardı o zaman?!

"İyi." dedim aynı dümdüz sesle. Söyleyecek neyim vardı ki? Derin'in yanındayken ağzını on karış açıyor, tüm gün onu anlatıp duruyordu. Nasıl mümkün olduğunu anlayamamıştım ama eteklerini daha da kısaltmıştı ve saçları uzadıkça daha da güzel görünüyordu. 

"Ben sınıfa çıkıyorum. Sen de gel hadi, öğle arası bitmek üzere." 

"Geliyorum, sen git." dedim elimdeki tosta bakarak. Boğazımdan iki lokma geçmesine fırsat vermeden sinir küpü ediyordu bu kız beni. Daha da kötüsü, elimde onu suçlayacak hiçbir şey yoktu.

"Yalnız yemek yemek hiç güzel değildir, iyi bilirim." dedi Rüzgar az  önce Naz'ın oturduğu boş sandalyeye otururken. 

"Biliyorum." dedim gülümseyerek.

"Benim kadar iyi biliyor olamazsın." dedi gülümseyerek.

Güldüğünde gerçekten daha kusursuz görünüyordu. Onuniçin bulabileceğim tek sıfat buydu galiba. Mükemmel gözler, mükemmel burun, mükemmel ağız, mükemmel bir yüz. Eşittir, kusursuz. "Ama Derin kadar değil." diyen iç sesimi duymamazlıktan gelerek sordum.

"Yalnız yaşıyordun değil mi?"

Ellerini, dramatik bir şekilde göğsüne koyarak iç çekti.

"Hem de çok yalnız!"

Kıkırdadım.

"Bu akşam bize gelmeye ne dersin? Bu akşamlık da olsa, yalnız yemek yememiş olursun." 

Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. 

"Gerçek bir teklif mi bu? Yoksa bir test sorusu mu? Tamam dersem, sert bir tokat yiyecek miyim?"

SİYAHWhere stories live. Discover now