4. Bölüm - Türk Sancağı

7.7K 542 346
                                    

(Göktuğ Bey)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Göktuğ Bey)

Boynuma götürdüğüm elimde hissettiğim sıcak kan nefesimi tutmama neden oldu. Başımı üzerinde durduğu sert taştan kaldırmadım, fakat alnımdan da akan sıcak kanı hissedebiliyordum. Ve başımı kendi üzerime çevirdiğimde, beyaz kıyafetimin yarısının yırtıldığını, yırtılan kısmın arasında kurumuş kan parçalarının yerli yerinde olduğunu gördüğümde sertçe yutkundum.

Dirseklerimin üzerinde doğrulmaya çalışarak etrafıma baktım, fakat sokaklar bomboştu.

Ve o anda kulaklarımı dolduran ses, bir top sesiydi. Büyük bir top sesinin ardından, yine yüksek sesli, bir duvarın parçalanma sesi kulaklarımı doldurdu.

Ellerimi göğüslerimin üzerine çektiğim gömleğimin önünde bağlarken ayağa kalktım zoraki. İlk birkaç saniye başım dönmüş olsa da, oturmaya yanaşmayarak adımlarımı ardı ardına atmaya başladım. Sanki komadan uyanmış gibi bir halim vardı ve her bir adımım sırtıma, bacaklarıma ve bileklerime inanılmaz bir baskı uyguluyordu. Tüm acıyı geri plana atmaya çabalayarak yeni bir ses duymak için duraksadım, ama ne top sesi vardı duyulan ne de başka bir ses. 

Hangi şehirde olduğumu bilmiyordum. Fakat yüzyıllar sonrasından kalma olduğu belliydi. Tüm bunların birer tarihi eser olarak kabul edilebileceğini düşündüm güç aldığım evlerin taşlı duvarlarına bakarken. Ayakta kalmak için bile yardıma ihtiyacım vardı ve nefesi olmayan taşlara sığınmak en iyi fikir gibi geldi o an. 

Sokaklar neden böylesine boştu? Herkes nereye kaybolmuştu? Kıyamet senaryoları kurmuştum kafamda çocukken, ama hiçbir zaman gerçekleşebileceğine inancım olmamıştı. Koskoca bir dünyada yapayalnız kalmak- korkunç bir fikirdi. Uyanmaya can atacağım bir kabus. 

Düşüncelerimi ardımda bırakmaya çabalayarak yoluma devam ettim. Beklediğim gerçeğin benim için bir dehşetten farksız olacağını biliyordum içten içe. Hiçbir zaman Osmanlı'da yaşamanın hayalini kurmuş değildim, hatta bunun korkunç olacağı üzerine sık sık konuştuğum da olmuştu. Tüm halkın kaderinin tek bir adamın elinde olduğu çağlar bana karanlık ve korkunç gelir, her ne kadar bu yönetim ustalık gerektirse de insanların neden yıllar boyu bu boyunduruk altında kendilerinin ezilmesine izin verdiğini anlayamamıştım. Ve şimdi, o çağlardan birinde gözümü açmış olamazdım. Hayır, bu kabul edeceğim son şey bile olamazdı. Benim gibi insanlar için bir tür cehennem olabilirdi ancak bu yaşam şekli. 

Neden Hasan'ın değil de benim burada olduğum fikri düştü aklıma. Oysa her şey Hasan'ın buraya gelmesi için planlanmış değil miydi? Tüm bu kehanet ve ayin, nasıl böylesine geri tepmiş olabilirdi?

Denizin mavi suları gözlerime değdiğinde yutkunarak olduğum yerde durdum. Deniz kanla kaplanmış gibi göründü gözüme birkaç saniye, fakat dikkatle baktığımda bunun imkansız olduğunu anladım. Yalnızca gemilerin direklerindeki bayrakları- evet, bunlar Türk bayrağıydı! Ve şu üzerinde 3 hilal bulunan yeşil sancak... 

İki Yangın ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin