35. Bölüm - Karanlığın Sessiz Çığlıkları

1.3K 118 118
                                    

Ve parmaklarım zümrütle kaplanmış olan değerli kutunun üzerinde gezindi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ve parmaklarım zümrütle kaplanmış olan değerli kutunun üzerinde gezindi. Sanki o kutunun üzerinden, tüm havaya ve odaya, özellikle de benim ciğerlerime bir zehir nüfuz ediyordu. Gözlerim kararmaya başlarken başımı iki yana salladım ve kutunun kapağını araladım. Kutunun içinde bir tiara vardı. Dünya üzerindeki belki de tüm taşları yalnız parıldayışı, duruşuyla bile gölgede bırakacak, yok edecek bir tiara. Bir kolye. Parmaklarımın arasına aldığım tiara, bir yılanın iki dişinin derime işleyişi gibi acı bir zehir bıraktı derimden içeriye. Hissettirdiği buydu, ama görünürde olan hiçbir şey yoktu. Tiara parmaklarımın arasından ipek örtünün üzerine düştü ve bir adım geriye gittim. Kutunun yanında yeşil bir zarf duruyordu, farklı bir mühür vardı üzerinde. Yutkundum ve kapıya doğru baktım. Yutkundum ve sanki bir yılanın gözlerine baktım.

O yılan fısıldayışı ile beni yeniden kendine çekti ve zarfı parmaklarımın arasına aldım, sanki o zarftan parmaklarıma akan bir zehir vardı, beni kendine bağlayan bir zehir. Yatağın üzerine düşercesine oturdum ve titreyen parmaklarımı görmezden gelerek kızıl mührü kırdım. Kırılan mühürden çıkan ses, odanın içinde birkaç saniye yankıladı ve sessizliğe gömüldü yeniden karanlık oda. Duyduğum tek ses, aldığım derin nefeslerin sesiydi.

"Kıymetli ve değerli Özge Hatun,

Sizinle vedamız umduğum gibi olmamakla birlikte, bunu düzeltebilmek için elimden gelen hiçbir şey olmadığından, size gönderdiğim hediyeyi kabul etmenizi rica edeceğim.

Kalbinizi kırdım ve bunun telafisini değerli bir taşla yapamayacağımın farkında olmakla birlikte, hayatımın bu döneminde elimden gelen tek şey budur.

Edirne'de yahut bir başka vilayette yeniden karşı karşıya gelirsek hatamı telafi edeceğime dair inancı taşıyorum yüreğimin en gizli köşesinde. Siz yalnız hünkar babam için değil, benim için de kıymetlisiniz.

Sağlığınıza duacıyım.

Şehzade Bayezid Han Hazretleri."

Bayezid. Nasıl ayrıldığımızı her bir ayrıntısı ile hatırlayamamakla birlikte, kötü bir ayrılış olduğunu hatırlıyordum kısmen. Edirne'den adeta kaçarcasına ayrılmıştım çünkü kötü şeyler yaşanmaya başlamıştı, sanki o şehir ellerini ve kollarını benim bedenime sarmıştı da kendi varlığının içinde beni ezerek un ufak etmeye çabalıyordu zalimce. İlk kez adım attığımda o şehir cennetin unutulmuş, gizli kalmış bir parçasıydı. Fakat bir gün, Bayezid'in peşinden gitmiştim ve o günden sonra taşlar sallantıyla birlikte yeniden oturmazcasına yerlerinden oynamıştı.

Bölük pörçük anılar. Mehmet'in kollarının beni sardığını ve o kadifemsi, huzur veren sesiyle her şeyin yoluna gireceğini söylediği hatırladığım en net şeydi. Ve o garip rüya, Bayezid için kendisini kurban verdiğimi söyleyen suçlayıcı ses hala zaman zaman kulaklarımda yankı buluyordu.

Başımı iki yana salladım ve yatağın üzerinde annesinin karnında cenin pozisyonunda huzurlu uykusunda uyuyan bebek misali kıvrıldım. Baharın ılık havası bedenimi titretiyordu. Mehmet aşağıdaydı. Üzerimi değiştirmem için beni bekliyor olmalıydı, ama üzerime karanlık bir ağırlık çökmüştü. Yataktan kalkmama müsaade etmesi bir yana dursun, düşüncelerimi bile ele geçirmişti. Üzerinde düşünmem, şüphe duymam ve rahatsız hissetmem gereken o konudan hızla uzaklaşmıştım. Parmaklarım hafif titrek uzandı kolyeye ve göğsüme doğru yanaştırdım "Bayezid." diye mırıldandım "Benim güzel yürekli şehzadem." Gözümden birkaç damla yaş yuvarlanarak yastığın soğuk yüzüne döküldü ve dudaklarımı birbirine bastırdım "O rüya, alalede bir rüya değildi. Ben kendi kanımdan olanı, senden aşağıda mı göreceğim sahiden? Senin benim yüreğimdeki değerin, kendi doğuracağımdan daha mı fazla olacak?"

İki Yangın ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin