46. Bölüm - Sultanların Savaşı

1.4K 118 68
                                    

Nihayet göl görüş alanıma girdiğinde derin bir nefes aldım ve omzumun üzerinden arkama baktım, kimse yoktu görünürde

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nihayet göl görüş alanıma girdiğinde derin bir nefes aldım ve omzumun üzerinden arkama baktım, kimse yoktu görünürde. Askerler nereye kaybolmuştu? Ya Gazanfer?

Yutkunarak göle yeniden döndüm. Parlak, mavi dolunayın altında parıldıyordu. Sanki cennetten bir bahçeydi kimsenin göremeyeceği, yalnızca bana bahşedilmiş.

Dikkatle baktığımda bir farklılık olduğunu gördüm gölde. Sanki biri az önce çıkmıştı gölden yahut bir taş atılmış gölün derinlerine. Geriye doğru bir adım attım dört yanımı sarmalamaya başlayan gerilim ruhumu da sıkıştırmaya başlarken.

Fakat o anda ayağıma soğuk bir el uzandı, ayağımdan yukarıya uzanarak ayak bileğimi kavradı ve ardından beni karanlık gecenin, mavi dolunayın altında hızla soğuk göle çekti.

Birkaç saniye önce ayak bileklerimi kavramış olan o eller şimdi tüm bedenime sarılmıştı, ensemi bularak yüzümü kendine doğru çektiğinde suyun altında ve nefes almaya çabalıyordum. Güçlü kollardan kendimi kurtarmam imkansızdı fakat ciğerlerim acıyla kasılmaya başlamıştı, nefes alma ihtiyacı ile birlikte teslim olmaya başladım.

Bedenlerimiz birbirine değdiğinde kendimi son anda kurtardım ve yüzeye uzandım, derin bir nefes çektim ciğerlerime, bu kez elleri belimi bulmuştu. Kendimi bırakmayacaktım, asla. Çığlık atmak için dudaklarımı araladığım o kısacık anda beni yeniden suyun altına çekti, gözlerimi aralayamıyordum ve kalbim boğazımda atıyordu. Ellerimi gelişigüzel bir şekilde beni sarmalayanın bedenine savurdum, fakat hiçbir hareketim onu durdurmuyordu.

Oksijensizlikle birlikte gücümü kaybetmeye başlarken Mehmet'i gördüm o anda. Dünyanın en güzel rüyasının içine çekilirken gülümsedim bilinçsizce, suyun altında değil de dünyanın en güzel sahilinden birindeydik ve birbirimize sarılıyorduk sıkı sıkı. Karanlıktan eser yoktu, gökyüzü Kraliyet mavisine bürünmüştü ve güneş yalnızca bizim bedenlerimizi ısıtıyordu. Sonra her şey karanlığa büründü ve dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarla birlikte araladım korkuyla gözlerimi, fakat tadı tanıdıktı ve elleri beni daha farklı sarmalıyordu. Derin bir nefes aldım onun dudaklarının altında, soğuktu fakat artık üşümüyordum. Sımsıkı yumduğu gözleri, saçlarının rengi ve dokunuşları- Mehmet'ti.

Suyun üzerine çıkarken ben de ona sarılmıştım, ellerim ensesine ulaşmış onu daha fazla öpebilmeye çalışırken bulmuştum kendimi. Ona olan özlemim, dağları ve taşları un ufak ederdi.

Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlarken ilk kez beni öpüyormuş gibi hırçın ve sabırsızdı dudakları, tek bir beden olmak için çabalıyorduk adeta, bedenlerimizden kurtulup tek bir ruh olabilmek için.

Alt dudağımı dişlerinin arasına alarak sertçe ısırdı, geriye çekilmeye çabaladığımda ensemdeki baskısı arttı ve dilini ağzımın içine doğru itti, bu anın sonsuza dek sürmesini dilerken alt dudağımda inkar edilmesi mümkün olmayan bir acı belirmişti, ısırdığı yer kanıyor olmalıydı. Aklımdan geçenleri hissetmiş gibi hafifçe geriye çekildi ve alt dudağımı emdi, gülümsediğini hissediyordum ve ben de gülümserken buldum kendimi. Soğuk suyun içinde adeta yanıyordum onun kollarının arasındayken.

İki Yangın ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin