15. Bölüm - Gözyaşları

4.4K 305 201
                                    

Onun dudaklarından dökülmesini beklediğim tepki, dalga geçen bir tavırla nasıl böylesine sakar olabildiğimden bahsetmesi ve sonra da adımın Leyla olup olmadığından emin olmadığını söylemesiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Onun dudaklarından dökülmesini beklediğim tepki, dalga geçen bir tavırla nasıl böylesine sakar olabildiğimden bahsetmesi ve sonra da adımın Leyla olup olmadığından emin olmadığını söylemesiydi. Beklediğim şey kesinlikle buydu, Mehmet'in kısılan gözlerinin ardında yerleşmiş endişe ile "Kendine zarar verdin mi?" demesi değil, onun bakışları hala gözlerimin önündeyken elimi boynuma götürdüm ve başımı eğerek döşemenin renklerini incelemeye başladım. Yüzümün hala yanıyor olmasının nedeni, Mehmet'in bu soruya aldığı cevabın ardından derin bir nefes almasını görmemdi. Hala aklımı kurcalıyordu, benim için gerçeken endişelenmiş miydi? Dahası, neden benim için endişelenmeliydi?

Başımı ellerimin arasına aldım ve "Kes sesini artık." diye fısıldadım "Yoksa senin dilini koparacağım, senin yüzünden gözlerimin önünü göremiyorum, içimi karartmaktan başka bir şey yaptığın yok Allah'ın cezası iç ses."

Yeniden derin bir nefes aldım ve ayağa kalkarak pencereyi araladım, temiz hava derime nüfuz ederken başımı geriye attım. Mehmet'in kokusu hala buralarda bir yerlerdeydi, hissediyordum. Onun kokusu da, gözleri gibi kendini bana esir etmişti ve yanımda olmamasına karşın benimle olmaktan onu hiçbir şey alıkoyamıyordu. Bunun delilik olduğunu fısıldadım kendi kendime, birine böylesine bağlanmak deliliğin dik alası olmalıydı. Kendimi görmezden gelerek onun önüne atılabileceğim gerçeği yeni yeni karşıma dikiliyordu, ona yöneltilmiş bir oku hayal ettiğimde, o okun ardında yatan kişi ben oluyordum. Başımı iki yana salladım aniden ve "Bunları düşünme." dedim "Her zaman en kötüsünü düşünen bir aptal olmaktan vazgeç, bir kez ölmen yetmedi ve şimdi de sevdiğin adamın kollarında ölmeyi mi hayal ediyorsun?"Bunu hayal etmiyordum işin aslı, yalnızca bir anlığına gözlerimin önünde beliren kıyamet senaryolarından biriydi. Hayal kurmaktan aciz olan hayal gücüm, Mehmet'i düşündüğümde canlanıyordu fakat tüm bu canlanmalar mutlu bir şekilde bitiyor değildi tabii. Ölümümü yeniden düşündüğüm anlar vardı, insanın hayallerinde bile ölüme kavuşması ne büyük bir aptallık. Ne büyük bir körlük. Oysa önümde sıkı sıkı sarılmam gereken bir aşk, büyülü bir gerçeklik yatarken benim hayallerimde yer edinen cehennem acınası geliyordu. Kendini mutluluğa layık görmeyen bir insan olmak benim lanetim miydi?

Kapı hafif bir cızırtının ardından açılırken içeriye ellerinde eşyalarla birkaç Ağa girdi ve eşyaları uygun buldukları bir yere bıraktıktan sonra Hatice Hatun'a başka bir şey olup olmadığını sordular, Hatice Hatun onlara gitmelerini söyledi ve ardından kapıyı kapatarak benim yanıma oturdu. Gözlerini kısarak yüzüme baktıktan sonra elinin tersini yüzüme bastırdı ve "Neyin var?" dedi "Bir şey mi oldu? Yüzün yanıyor."

Ona içimi kemiren canavardan nasıl bahsedebilirdim? Kendimi hiçbir yere ait hissetmeyen ve mutluluğu bile çok gören canavarı... Derin bir nefes alarak ellerini parmaklarımın arasına sıkıştırarak kucağımın üzerine bıraktım "Ben iyiyim Hatice Hatun, sen neler yaptın? Yoruldun mu çarşıda?"

"Biraz. Allah'a çok şükür hava çok güneşli değildi, yoksa o kalabalıkta kendimi kaybederdim!"

"Seninle gelemedim, kusura bakmadın değil mi?"

İki Yangın ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin