37. Bölüm - Bir Sultanın Doğuşu

1.4K 105 48
                                    

Onun dudaklarından sanki öylesine dökülmüş olan kelimeler, bir kelebeğin bedenine bürünerek benim karnıma yerleşmiş, olduğum yerde kıvrandırıyordu tüm bedenimi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Onun dudaklarından sanki öylesine dökülmüş olan kelimeler, bir kelebeğin bedenine bürünerek benim karnıma yerleşmiş, olduğum yerde kıvrandırıyordu tüm bedenimi. Bana sultanım demişti, sultanım.... Derin bir nefes aldım ve gözlerinin içine baktım, gözlerinde yansıyan birkaç devlet adamının silüeti vardı fakat büsbütün bana odaklanmıştı bakışlarıyla. Parmaklarımdan yükselen sıcaklıkla birlikte gözlerim daha önce sima olarak gördüğüm 2 devlet adamına takıldı, kaşlarını hafifçe kaldırmış yüzüme bakıyorlardı. Yorum yapamayacak kadar şaşkın ve gergin görünüyorlardı, söz hakları olmadığından da emindim zira Mehmet'ti konuşan. 

Yutkundum ve gerginliği atmak istercesine ellerimi önümde birleştirerek bacaklarımı hafifçe kırarak hünkarımın önünde selam durdum. Başımı hafifçe kaldırırken hala heyecanla titriyordum sanki. Bana sultanım demişti.Dışarıya çıkmak ve haykırmak istiyordum. Bana binlerce kelime söylemiş, methiyeler düzmüş ve kimsenin kullanamayacağı -kullansa bile asla aynı hissettiremeyeceği- hitaplarla seslenmişti lakin bu- Sultanım. O bir sultandı. Bu devrin tek hakimi, hükümdarı ve sultanı. Bana sultanım demişti. 

Gözlerim yanmaya başladığında zoraki konuştum."Hünkarım-" itiraz etmek üzere aralamıştım dudaklarımı ve beni daha fazla konuşmak ya da saçmamaktan kurtarırcasına elini az önce bana oturmam için işaret ettiği yere çevirdi ve hafifçe vurdu. Artık itiraz edemezdim, dahası en başından itiraz etmek istemiyordum. Fakat bu duyulursa neler söyleneceğini yahut Mehmet'in diğer eşlerinin bilhassa Şehzade annesinin tepkisini merak ediyordum. 

Gözlerimi hafifçe kıstım ve dudaklarımın kenarları yukarıya kıvrıldı. Küçük lakin emin adımlarla tahtına ulaştım, dizlerimin üzerine çöktüm ve kaftanının etek uçlarını parmaklarımınarasına aldım. Öyle şefkatle dokunuyordum ki kumaş parçasına, sanki ellerimin arasında duran pahalı bir kumaş değildi de yeni doğmuş bir kedi yavrusuydu. Gözlerimi yumdum huşuyla ve içime dolan çiçek kokularıyla birlikte dudağımı kumaşın üzerine bastırdım saniyeler boyu. Bu, onun kaftanının eteklerinin ucunu ilk öpüşümdü. Bir sonrakininnerede olacağını, dahası nasıl olacağını bilmiyordum lakin bu düşüncenin aklıma gelmesiyle birlikte boğazımdan yukarıya bir heyecan tırmandı. Mehmet eğilerek bileğime uzandı ve kaftanın ucu tekrar yere düşerken beni ayağa kaldırdı. Hafifçe elime inen parmakları beni yanına çekti ve aramızda birkaç santim ancak varken yan yana oturduk. 

Bir tahtın üzerinde ikimiz vardık. O taht ki, sanki enerjisiyle ve varlığıyla beni sarmaladı. 

Çenem ileriye doğru çıktı ve derin bir nefes alırken göğsüm kabardı gururla. Mehmet'in gülümsediğini görmekten ziyade hissettim. Parmakları benden uzaktaydı fakat sanki parmaklarıma dolanmıştı. Tüm desteğini, varlığımın her yanındahissediyordum. Elini kaldırdı ve "Girsinler." dedi sert sesiyle. Sesi, tüm divanı doldurmuştu. Bakışlarım bir anlığına Mehmet'e kaydı fakat bana bakmıyordu, kaşlarını çatmış ve kartal bakışlarını kapının ardında bekleyenlere dikmişti. 

İki Yangın ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin