19. Bölüm "Ölü Zaman"

446 34 14
                                    

Gözleri sonuna kadar açıldı. Bir anda sandalyeden kalktığında gülerek onu kuyruğundan yakaladım. "Nereye gittiğini sanıyorsun chaton?"

"Tanrım, sen beni kurtar!" Ağlamaklı çıkan sesiyle birlikte gülerek onu kendime çektim. "Elimden seni kimse kurtaramaz. Şimdi yere otur." Omuzlarına vurarak yere oturmasını sağladım. Kellesi gidecek mahkum gibi dizlerinin üzerine düştü, yüzünü yere eğdi.

"Bir daha sana yamuk yaparsam en adi kediyim Marinette!"

Bakım ürünlerini avuçlarken, "Korkak kedi." dedim. Aklıma düşen kişiyle donup kaldım. Adrien'a dediğim hitabı neden onda kullanmıştım? Aynada kendimle göz göze geldim. Bugün neyim vardı benim?

Duyduğum tıkırtıyla hemen arkamı döndüm. Yuvarlak pencereden çıkmaya çalışan Kedi'yi gördüğüm gibi ona koştum.

"Nereye gidiyorsun ya? Korkak olduğunu kanıtladın pisi!"

"Söz konusu sen olunca her şeyi olabiliyor." Ayağından tutup onu odaya geri çekmeye çalıştım. Pencereye yapıştı. "Ağağğ! Marinette, hayır!"

"Buraya gel Kedi!"

"Beni keseceğini söylüyorsun!"

"Öyle bir şey demedim." Bacaklarına sarılıp tüm gücümle onu odaya çektiğimde geriye doğru düştüm. Pembe kanepeye vücudumun yarısı serildi. Bundan faydalanıp hızlıca pencereden kaçtı.

Hırsla soludum. "Tikki, benekler!" dediğim gibi hemen doğruldum. Tikki küpeme çekildiğinde odada kırmızı ışık yükseldi. Kanatlarımı açmadan önce yuvarlak pencereden kendimi dışarı attım. Nereye gitmişti?

"Delisin kızım sen!" Terastan gelen sesle hemen başımı yukarı kaldırdım. Benden kaçamazdı, o tırnak örneklerine ihtiyacım vardı.

"Buraya gel." Onun yanına sıçradığımda kanatlarımı iki yana açtım. Tam arkasını dönüp kaçağı sırada duraksadı. Dudaklarına kıvrım filizlenmeye başladığında tek kaşımı kaldırdım. Bu tavır da neyin nesiydi?

Onun dibinde bittiğimde vücudumun neon ışığı onun yüzüne vurdu. Gözlerindeki duyguyu çözdüm, bu dudaklarıma ufak bir kıvrıma yol açtı.

"Çok güzelsin." dedi, saniyeler içerisinde değiştirdiğimiz duygu ve durum değişime şaşırmadım. Bana iltifat ettiği için her zamanki gibi yüzüne ne diyeceğimi bilemeyerek baktım. Zaten şakasına girdiği korkusunu tamamen ortadan def ettiğinde bir eli kostümümün açık kalan belime, diğeri yüzümün bir tarafına yerleşti. "İnanılmazsın Marinette."

"Uğur Böceği." dedim onu düzelterek. "İnanılmaz olan Uğur Böceği."

"Hâlâ anlamıyorsun," Yüzümü sevdi, belimdeki eliyle usulca beni kendisine çekti. Ellerimi omuzlarına koydum. "Seni inanılmaz yapan mucizeler mi sanıyorsun?" Kısık bir sesle konuştu. Yüzümdeki dövmelerin parıltısı yüzüne vuruyordu, gecenin karanlığında tebessümünü görmemi sağladı. Parmakları yanağımda dolaştı, sanki dövmeyi takip ediyor gibiydi.

"Usta Fu neden başka bir mucize kullanıcısı seçmedi biliyor musun?" Gözleri parladı, bana olan aşkını gözlerinde okudum. Her seferinde bana bu duyguyu yaşatıyordu. Hissettiriyordu ve bu ona duyduğum sevgiyi katlıyordu. Daha ne kadar çok sevebilirim diye düşündüm. Bu sorunun cevabını bilmiyordum ama ruhum tatmıştı.

Ruhum bu sorunun cevabına acı bir tebessüm etti.

"Çünkü sen hayatta olduğun sürece uğur böceği mucizesine layık tek bir insan dahi olamaz." Baş parmağı dudaklarımı şerit geçti, çenemden boynuma kadar indi. "Mucizen inanılmaz çünkü onu kullanan sensin böceğim."

Lain: Geri Dönüş (Ⅱ. Kitap) | MiraculousWhere stories live. Discover now