Dinle...

2.8K 196 4
                                    

    Gündüzdü şatodan dışarı çıktıklarında. Soraya sihirle gideceklerini sanmıştı, Christian'ın onu kimseye göstermek istemediğini biliyordu. Bir süre daha bu durumun devam edeceğini söylemişti Vanessa. Bu Lenora'nın kararıydı.

   Farklı yollardan geçirdi Christian onu, Soraya her geçtiği yere hayretle baktı. Sık ağaçların arasından geçerken güneşli havanın bu ormana uğramadığını düşündü, geceden bile karanlık görünüyordu. Canlı orman burasıysa çok yanlış bir isim verilmişti ona göre, burası canlı değildi. Hatta ölü bile denemezdi.

   "Vahşi korudasın." dedi Christian ne düşündüğünü duymuş gibi. Sessizce söylemesi de dikkatini çekmişti.

    "Niye..." dediği anda, Christian sert bir bakış attı. İşaret parmağını dudaklarına götürdü.
  
    "Sessiz ol. Onu uyandırmak istemezsin."

   Soraya yürümeyi bıraktı. "Kimi?" dedi Christian gibi sessizce.

    "Bazıları koca insan diyor. Sizin dünyanızda çoktan soyu tükendi. Burada da bir o kaldı." Soraya hala cevap bekleyerek baktı. "Gigantopithecus. Bir tür büyük goril. Ama senin hayvanat bahçesinde gördüklerinin iki belki de üç katı."
  
     "Ben hayvanat bahçesine gitmedim." dedi Christinanın peşinden yürümeye devam ederken. "Büyükbabam oraların masum hapishanesi olduğunu söylerdi. Eğer hayvanları tanımak istiyorsan ansiklopedilere bak, belgesel izle ya da safariye çık demişti. Ama doğal yaşamlarından koparma."

   Christian güldü. Portal onu en doğru kişinin yanına götürmüştü. Hala bencil olmayan insanlar varsa bunlardan biri Soraya'yı büyüten David'ti.

    "Şu çalıları geçerken gözlerini koru."

    Soraya onun gösterdiği dikenli çalıya baktı. Aralarından ışık sızıyordu. Christian çalının önüne gelince dalları kapı açar gibi iki yana kıvrıldı. Soraya Christian'nın ne demek istediğini anladı.

   Ellerini gözlerine siper etti. Vahşi koru karanlıktı ve burası onun aksine ışık saçıyordu. Soraya önce ılık rüzgarı hissetti. Ardından bir su sesi duydu, bir kuş sesi kulağına çalındı. Yavaşça gözlerini açıp etrafa baktı.

    Önünde uzanan sanki renkli yıldızlarla dolu gibi görünen bir nehirdi. Daha büyük çağlayan su sesini duyunca sağına baktı. Dev kayaların arasından gelen su yüksek bir şelalenin eseriydi. Etrafında kelebekler kadar küçük canlılar uçuyordu şelalenin.

   Yerdeki otlar gökyüzünün parlaklığıyla yeşilini daha canlı gösteriyordu. Soraya şelaleden yanına kadar uzanan nehrin yanına gitti. Suya baktığında aynaya bakıyor gibi kendini gördü. Gülümsedi. Yeraltı dünyasına cennet demişti. Ama belli ki cennetin içinde gizli bir cennet daha vardı.

    "Rüya şelalesi." dedi Christian ağaçlardan biriyle uğraşırken.

   "Rüya gibi olduğu için mi adı bu?" diye sordu.

   Christian'ın uzandığı dalda iki elma belirdi. Soraya artık şaşırmıyordu. Yanına gelip elmanın birini ona uzattı.

   "Hayır. Şelalenin suyunu içersen sana ne istersen rüyanda onu gösterir."

   Soraya'nın elması dudaklarına giden yolda durdu.

    "Ne istersem mi?" Christian elmasını ıssırırken başını salladı. "Peki içebilir miyim?"

    Omuz silkti. "İstersen iç. Ama uyarmam lazım. Ruh halin istediğin rüyayı etkiler. O yüzden ne görmek istiyorsan tam olarak ona odaklanman lazım. Eğer başka tek bir anı ya da korku olursa kafanda, o da rüyana dahil olur."

YERALTI KRALLIĞITempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang