Hayaller

1.8K 135 6
                                    

    Kapının hafif gıcırdaması kulağına melodi gibi geldi, içeri adımını atıp arkasına baktı. Christian ona gülümseyip geçmek için Soraya'nın kapıyla kenara çekilmesini izledi. Güneş yüzünü göstermeye başlasa da evde karanlık bir hava vardı. Soraya kapıyı açık bırakıp pencerelere gitti ve kalın güneşlikleri iki eliyle, iki yana itip, pencereleri açtı.

    Christian onu izlerken gözleri merdiven ve duvarı ayırıp, aynı zamanda kolon görevi gören, lila rengiyle boyanmış duvarda duran çerçevedeki fotoğrafa baktı. Soraya gülümserken, büyükbabası sandığı David kolunu onun boynuna arkadan dolamıştı. Ağaçlık bir yerdi ve arkadan birazı çıkmış göl görünüyordu.

    "Mezuniyetimden sonra pikniğe gitmiştik." dedi Soraya. Christian o konuşana kadar arkasında olduğunu fark etmemişti. "Onunla vakit geçirmeyi çok severdim. Arkadaşım gibiydi."

    "Onun torunu olmadığını ne zaman öğrendin?"

    Soraya hâlâ fotoğrafa bakarak iç çekti. "Cenaze töreninin akşamı. Bana bir mektup bıraktığını söyledi ameliyattan önce." Gözleri doldu. "Masadan kalkamazsam..." Yutkundu. "Beni toprağa verene kadar açma dedi. Nasihat ya da bir istek diye düşündüm. Yazanlar en son aklıma gelecek şeylerdi."

     "Seni çok sevdi."

    Soraya'nın yüzü tekrar samimiyetle gülümsedi.

    "Teşekkür ederim." dedi ona dönüp. "Buraya tekrar gelmek istiyordum." Christian kaşlarını çatıp bakınca Soraya güldü. "Gerçekten orada kalmak istiyorum... Yani istiyordum. Ama buraya gelip, büyükbabamı hatırlamaktan vazgeçmek istemiyordum."

    Christian başını anlayışla salladı. "Ee bütün gün burada mı kalacağız?"

     "Bilmem. Yer üstünde en çok evde ve kitapçıda vakit geçirmeyi severdim. Söyledim hiç arkadaşım yoktu."

    Christian fotoğrafa baktı. "Biz de pikniğe gidelim mi?"

    Soraya, Christian'ın boynuna sarıldı. Ayrılıp, önce ona evi gezdirdi. Christian onun odasında biraz oyalandı. Soraya bir kenarda durup onun odayı incelemesini izledi.

     "Yer altı gibi değil, değil mi?" dedi.

     "Fazla renkli. Oradaki odanı da böyle yapabilirdik."

    "Oraya böyle şeyler fazla sanki." dedi kıpırdayıp.

    Christian gözlerini kıstı. "Ne demek bu?"
 
    Soraya bağlı kollarını çözüp durduğu kapının yanından ayrılıp içeri girdi.

    "Burada bir sene kaldın değil mi?" Christian başını salladı. "Burada her şey çok gelişmiş mesela. Ama siz sanki hala..." dedi ve ileri gittiğini düşünüp sustu.

    "Bunların olması için ne kadar zaman harcadınız?" dedi kollarını bağlayıp.
 
     "Bilmem."

   Christian güldü. "Yüzlerce yıl." dedi ve ona bir adım attı. "Bizim yer altını buraya çevirmemiz bir saniye sürer."

    "Niye yapmadınız o zaman?" dedi Soraya kaş çatıp.

    "Neden yapalım?" Soraya anlamadan baktı. "Soraya buradaki her şey, her icat insanların daha konforlu yaşaması için. Makineler daha hızlı üretmek için. Biz bunu zaten yapıyoruz. Bir şeyi bir saniyede yapıyoruz. Bir yere istediğimiz zaman gidiyoruz. Yani buradaki gibi insanları rahatlatırken doğayı mahveden şeylere ihtiyacımız yok."

     Soraya mahcup gibi bakıp, "Kıyafetler. Onlar güzel ama." diye ekleyip.

   Christian güldü. "Evet. Ama ben yer altının geleneksel kıyafetlerini seviyorum. Bir gün değiştirirsek inan buranın tasarımlarını kullanırız." dedi alay ederek.

YERALTI KRALLIĞIजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें