Yeşil alev

2.3K 181 11
                                    

   Soraya arkasını yeniden döndü. İkisi aralarında bir şey konuşup, gülüştüler. Sonra yürümeye başladılar. Soraya peşlerinden gitmeye başladı. Arkalarına hiç bakmıyorlardı. Onlar da periyse yer üstünde ne işleri vardı? Değillerse buraya nasıl girmişlerdi?

   Biraz daha ilerledikten sonra yeniden durdular. Soraya kendini bir ağacın arkasına attı. Ormanın içinden gelen ses Soraya'yı hem ürpertti hem de şaşırttı.

    "Burada ne arıyorsunuz?"

   Christian'ın sert bakışlarını ağacın gövdesinin izin verdiği kadar görmüş ve sesini duymuştu. Onları görünce o da böyle oluyorsa belli ki bir sorun vardı. Adamlardan biri konuştu.

   "Bu kadar yeter diye düşündük. Zaten yüzümüzü tam görmedi ki."

    Christian hafifçe gülümsemeye başladı. "Kitapçıda görmedi mi? Bir şey almıştınız."

   Diğeri konuştu. "Korkudan yüzümüze bakamadı ki. Yeter bu kadar, daha fazla evde gizlenemem Christian."

   Soraya arkasını ağaca dayadı. Christian onları tanıyordu. Bunlar ona adıyla hitap etmişti. Yani onlar gerçekten onu kovalamıyordu. O halde gizlenmesine gerek var mıydı? Ağacın arkasından çıkınca Christian onu gördü ve yüzündeki bütün kan çekildi.

    "Onlar senin arkadaşların." dedi doğrudan.

   İki adam eğildiler. "Bağışlayın Prenses."

   Ama Soraya onlara değil, hala Christian'a bakıyordu. Christian ikisinin arasına girdi. Siyah saçlı, buğday tenli olanın omuzuna dokundu.

   "Bu Diego." Sonra da yine ona benzeyen ama ondan daha zayıf ve yüzü daha ince duranın omuzuna dokundu. "Donovan. İkisi kardeş ve benim arkadaşlarım."

   "Beni kovaladılar."

   "Ben istedim." Soraya'ya bakmayı bırakıp onlara döndü. "Siz gidin. Ben Prenses'e durumu açıklayacağım."

    Soraya'nın gözlerinde gitgide büyüyen öfkeyi görüyordu Christian. Ona durumu nasıl açıklayacağını bilmiyordu ama yalan söylemeyeceğini biliyordu.

    "Bana oyun oynadın." dedi öfkeyle. "Neden?!"

    "Çünkü seni buraya getirmenin başka bir yolunu bulamadım. Zaten seni ararken çok vakit kaybetmiştim. Seninle konuşup anlatsam, geleceğinin garantisi yoktu. Her gün aleyhimize işliyordu."

    "Sen de buradan arkadaşlarını çağırıp beni korkutun. Bana yardım ediyormuş gibi yaptın."

    "Prenses mecburdum. Buradaki perilerin geleceği, kurtuluşu buna bağlı."

   Histerik bir kahkahaya attı Soraya. "Doğru söylediğini nereden bileyim. Belki söylediğiniz her şey yalan." Durdu, düşünüyor gibi yapıp, yeniden konuştu. "Belki benim prenses olduğum da yalan. Onu bulamadın, bu yüzden beni buraya getirdin."

   Christian söylediklerine şaşırsa da etkilenmedi. Gözlerini kıstı.

   "Böyle olmasını çok isterdin değil mi? Böyle olsaydı, buradan çıkıp gidebilirdin."

    Soraya sessiz kaldı. Zaten gideceğim ve sen durduramayacaksın, dedi içinden. Sonra ona sormak yerine gitmek için hazırlık yapmaya karar verdi. Yeri öğrenmişti. Sadece portal açmayı tek başına öğrenmek zorundaydı. Gerekirse sabaha kadar deneyecekti Soraya.

    "Bana yalan söyledin, aldattın şimdi de beni suçluyorsun." dedi konuşmuş olmak için. Christian'ın düşüncelerini anlamasını istemiyordu. "Ben yalnız kalmak istiyorum. Daha fazla konuşmak istemiyorum." dedi.

YERALTI KRALLIĞIWhere stories live. Discover now