10

281 63 234
                                    

26 Aralık 2019

-Özgür-

"Sayfa yirmiyi açın." Son dersteydik, gün boyunca o kadar yorulmuştum ki ilk defa dersimin bitmesi için can atıyordum.

Sınıf içindeki kağıt hışırtıları ve fısıltılı konuşmalar arasında koltuğuma oturup edebiyat kitabını açtım ve konu hakkında ufak bir özet geçebilmek adına kısaca bir göz atmaya başladım.

"Evet," diyerek başlayabilmiştim sonunda. Dersi oturarak işlemekten nefret ediyordum çünkü bu şekilde herkesi görebilme şansım olmuyordu ancak gerçekten üzerimde gereksiz şekilde büyük bir yorgunluk vardı. "Terkibi Bend hangi tanzimat dönemi şairimizin eseriydi?"

Boş boş bakan suratlar.

"Siz bu TYT bilgisiyle Yıldız Teknik'i falan hedefliyorsunuz herhalde." Belki biri çıkar umuduyla sınıfta gezdirdiğim bakışlarımı sonunda kitaba sabitledim ve sınıf defterini önüme çekip parmağımı rastgele bir ismin üzerinde duraklattım, "1142. Beyzanur Sağlam."

Seçebileceğim en zor kişiyi seçmiştim gerçekten. Elimde olsa söylediğimi geri alıp başka bir isim seçmek isterdim ama iş işten geçmişti.

Derin bir nefes alarak oturduğum sandalyede dikleştim ve tam önümdeki sütunun ikinci sırasında oturan Beyza'ya döndüm. Gözle görülebilir şekilde titremeye başlamıştı.

Kesinlikle iletişim kurma konusunda büyük bir eksiği vardı ve bunu yargılamıyordum, düzeltmesine yardım etmeye çalışıyordum ama Güzin ile konuşmasını istememe rağmen kabul etmediğine göre, bu onun çok da şikayetçi olduğu bir durum değildi.

Kalemini elleri kıpkırmızı olana kadar sıkıp ben yerine kitabına bakarak bir şeyler okuyormuş gibi yaparken cevap verme niyetinin olmadığını fark etmiştim.

"Bildiğinden eminim." dedim o cevap veremeyeceğine dair bir harekette bulunmadan, "Yanlış cevap verirsen yargılamam."

Dikkatle yüzünü inceleyen tek kişi ben değildim, tüm sınıf onu izliyordu ve bunun farkına vardığımda onu nasıl zor bir durumun içine soktuğumu anladım.

"Arka sayfadaki etkinliği açıp tamamlamaya başlayın."

İlgiyi ondan çekmem iki saniyemi almamıştı. Rahatlamış, sıkmaktan parçalamak üzere olduğu kaleme uç yerleştirmek üzere kalemliğine uzanmıştı. Onu izlediğimin farkında olmadığı için bir süre daha etrafı incelerken, kitabın sayfasına bir şeyler yazarken ki tavrını incelemeye karar verdim.

Bir dakika geçmemişti ki, ayağa kalkıp sırasının önüne gelmiş ve yanına oturmuştum.

Birkaç bakış kısa süreliğine bu tarafa dönse de aynı şekilde onlara bakarak karşılık verdiğim için tekrar kitaplarına döndü ve sonunda sıraya yaslanabildim. Yanına oturduğumun farkındaydı ama bakmaktan veya hareket etmekten çekiniyormuş gibi kendini kasarak etkinlikteki soruları okumaya çalışıyordu. Hiçbir şey anlamadığından emindim.

Onu rahatsız etmemeye özen göstererek kitabına doğru eğildiğimde sayfanın en kenarındaki yazıyı gördüm. Az önce sorduğum sorunun cevabını, Ziya Paşa'nın eserlerini sırasıyla yazmıştı.

"Divan-ı Kebir Mevlana'nın eseri yalnız." dedim cevaptaki tek yanlışın alakasızlığına gülerek.

Söylediğimle sonunda başını kaldırıp bana baktığında yüzünde dediğimi anlamadığını belli eden bir ifade vardı ancak sonra kitabına dönüp isimleri kontrol ettiğinde iç çekerek silgisini eline aldı ve düzeltti. "Teşekkürler hocam."

İsteyince konuşabiliyormuş.

"Neden az önce cevabı bilmene rağmen söylemedin?" Kollarımı göğsümde birleştirip dik oturmak yerine lise yıllarımda yaptığım gibi bacaklarımı sıranın altında iyice uzattım ve omzuma kadar düştüm. Başka türlü bu sıralarda rahatça oturulamıyordu.

philophobiaWhere stories live. Discover now