69

143 18 53
                                    

20 Şubat 2022

-Güzin-

Çığlıklarım içinde bulunduğum şehirdeki herkesi uyandırana kadar bağırmak istiyorum.

Beynimde şimşekler çakıyor sanki.  Göğsümde büyük bir dehşet kalbimi yerinden çıkarmaya niyetli biçimde hareketleniyor. Duvardaki saate dönüyorum, ikiyi otuz beş geçiyor. Ağlamak istiyorum ancak onun yerine boğazımdaki yumruya katlanmak zorunda kalıyorum. Doktor birkaç defa ismimi tekrarlıyor, asistanı kolumu dürtüp beni kendime getirmeye çalışıyor. Hissediyor ancak idrak edemiyorum. Duyduklarımı sindiremiyor, az önce bu odada konuşulanların geçmişe gömülmesini diliyorum.

"Güzin hanım? Duyuyor musunuz beni?" İki defa elini gözümün önünde salladı, aniden irkilip gözlerimi gözlerine çevirdiğim an iplerin koptuğunu anladım. Dakikalar içinde krize girmiştim.

Dünyam tersine dönerken son duyduklarım doktorun sakinleştirici tavsiyeleri oldu. İşe yaramayacağını biliyordum. Şu an ihtiyacım olan tek şey titreyen kollarımı kontrol altına alıp göz yaşlarımı silerek beni sıkıca saracak biriydi. Özgür. Onu yanımda getirmediğime bin pişmandım. Ona sarılıp akşama kadar göğsünde yatarak sakinleşmem gerekiyordu.

İyice kontrolden çıktığımı kapıyı sertçe açıp içeri giren hemşireyle anladım. Beni kollarımdan tutup dışarı yönlendiriyorlar, sırada bekleyen onlarca kadının acıyan bakışları arasında varlığımı yok etmeye çalışıyorlardı.

On beş dakika geçti. Hiçbir sakinleştiriciyi kabul etmemiş, sadece zorla uzatılan bir bardak sudan bir yudum almış ve kendimi onlardan kurtarmıştım. Bahçesindeki bankta oturduğum bu hastaneden artık nefret ediyordum, hayatımı tek bir testle mahvetmişti. Ellerim arasına hapsettiğim telefonun kılıfını tırnaklarımla soyarken kapının önündeki simitçiye, onun da karşısında sırayla dizilmiş eczanelere göz atmaya başladım. Bu bahçede gördüğüm her bir yüzü aklıma kazıyacaktım. Tekerlekli sandalyesini sürdüğü annesini randevusuna yetiştirmeye çalıştıran kadını, kucağında bebeğiyle taksiden inip sedye bulunması için yalvaran babayı, köşede sigara içen ambulans görevlilerini, kantinde sohbet eden tüm insanları. Onlar bugün benimle acımı paylaşıyordu. Hepsi yanımdan geçerken en az bir kez kızarmış, giderek de şişmekte olan gözlerime bakıyor ve tekrar kendi dertlerine dönüyordu. Hepimiz bir bokun içindeydik ancak sadece bu hastane bahçesinde nefes alabiliyorduk.

Telefonumu çıkarıp rehberdeki isimleri tek tek geçerken tıkanan damarlarımın teker teker açıldığını hissettim sanki. Delirmenin eşiğinde gibi, psikopatlığın sakinliğini taşıyordum.

Telefon iki kez çaldı ve açılır açılmaz sesini duyunca, şu saniyeye kadar kontrol altına aldığım göz yaşlarımın tekrar akmaya başladığına şahit oldum. Tekrar ağlıyordum, bu kez o da yanımdaydı. Telefonun diğer ucunda.

İkilemde kaldığı için bir süre bekledi ve emin olunca tekrar sesini duydum, "Güzin? Ağlıyor musun sen?"

"Bebeğim olamayacak Özgür."

"Ne?"

Sesinin şimdiye kadarki en çaresiz hâline büründüğünü duyunca tüm gücümü kaybettim ve telefon elimden kayıp kucağıma düşerken göğsümdeki acıyla yüzümü gökyüzüne çevirdim. Çaresizce ağlıyor, yalvarıyordum yukarı. Kimse hastane bahçesinde bağıra çağıra ağlayan birini anormal karşılamazdı, saklanmadım bile.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 27, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

philophobiaWhere stories live. Discover now