58

140 28 51
                                    

5 Mart 2020

-Beyza-

"Okullar iki hafta tatil lan!"

Gürhan günün başından beri bu haberi dördüncü defa duyurunca sonunda Mert ve Kerem'den dayak yedi.

Kimsenin sevincine, neşesine, kahkahasına ortak olamıyordum. Yanımda en yakın arkadaşım yokken bunu yapmak ihanet gibi gelirdi hep.

Üstelik ondan haber alamazken.

Sınıf, dört gündür Özgür hocanın sekiz saatlik dersi boş olduğu için mükemmel bir rahatlık içindeydi. Ödevlerden muaftık, projeler gecikmişti, gerginlikle dolu ders saatlerine katlanmıyorduk ve en önemlisi kimse ağlamıyordu.

Ancak içten içe boşlukta hissettiklerinin farkındaydım. Hepsi yanlışlıkla Özgür hoca ile özel bir bağ kurmuştu; bu bazen ona götürdüğümüz tüm soruları sıkılmadan çözmesiyle, bazen moralimizin bozuk olduğunu anlayıp çoğu konuda ayrıcalık tanımasıyla, bazen az olsa da öz ve komik esprilerin ondan çıkmasıyla, bazen de her ne kadar disiplinli olsa da herhangi bir kavgada hepimizin arkasında durmasıyla oluşmuştu.

En çok da bende oluşmuştu o bağ. Hem Özgür hem Eflin yokken kendimi savunmasız hissediyordum. Biri abim, biri kardeşim gibiydi.

Böyle düşüncelerle kendimi üzmeye bayılırdım ancak matematik dersinde yapamazdım. Çok eksiğim vardı.

Kalemimi aldım ve tahtada yazan başlığı hızlıca geçirdikten sonra bir diğer renkle örneği yazmaya başladım. Hoca sıraların arasında dolaşarak defterleri kontrol ediyordu.

"Hocam bir şey sorabilir miyim?" Alina söz aldığında yazmayı bırakıp ona döndüm çünkü konuşmasını dinlemek zevkliydi.

Hoca başını salladığında önce gözünü kısarak tahtaya, sonra tekrar önüne döndü. "Ön sıralardan birine geçebilir miyim? Tahtayı göremiyorum."

Matematik öğretmenimizin konuşma yetenekleri sayılarla sınırlı olduğu için tekrar beden diliyle cevap vererek izin verdi ve Alina'nın ayağa kalkıp tarafıma yönelmesini izledim. Çantamı kendime çektikten sonra sanki hiç haberim yokmuş gibi davranmaya başlamıştım.

"Sınıf öğretmeniniz kim sizin?" Hoca cümle kurabiliyor.

Alina tam yanıma geçerken herkesten önce soruya cevap verdi, "Güzin hoca."

Sonra bana döndü ve oturmasına rağmen ayağa kalkar gibi oldu, "Rahatsız etmiyorum değil mi?"

"Tabi ki hayır." Hemen kolundan tutup oturttum onu. Birbirimize gülümsedikten sonra bir daha konuşmamak üzere susmuştuk.

"Oturma düzeniniz bu mu?" İki kelimeyi bir araya getirmek için dört dakika harcadıktan sonra sonunda konuşabilmişti.

"Oturma düzeni yok hocam."

"Nasıl yani? Kafanıza göre mi oturuyorsunuz?"

"Kimse yer değiştirmiyor zaten."

Başını iki yana salladı. "Olmaz böyle. Uzun boylular önde, kısalar arkada. Kimse göremez tahtayı bu şekilde."

"Her boka burnunu sok zaten."

Dediğine güldüğümde beni yeni fark etmiş gibi sıraya eğilmiş ve yanağını eline yaslamıştı. "Eflin neden okula gelmiyor?"

"Ailesiyle ilgili bir durum." Hassiktir. Keşke böyle demeseydim.

"Öyle mi? Ciddi bir şey mi?" Bu kadar konuşkan olması beni şaşırtıyordu. Aslında sadece iki cümle kurmuştu ama bence büyük başarı sayılabilirdi.

philophobiaWhere stories live. Discover now