33

231 49 95
                                    

21 Ocak 2020

-Beyza-

Önümde duran yalıyı incelerken küçük dilimi yutacaktım az kalsın.

Doğru yere gelmedim.

Eflin'in evi burası olamaz.

Cebimden telefonumu çıkarıp gönderilen adrese tekrar bakarken, heyecandan ellerim titriyordu. Defalarca kontrol ettim. Bir eve, bir konuma baktım. Doğruydu.

Köşedeki bekçinin garip bakışları arasında Eflin'i ararken evi tamamıyla görebilmek için caddenin karşı kaldırımına geçtim. Arkamda deniz vardı, önümde de kocaman bir villa.

"Geldin mi?"

"Eflin, konumu yanlış atmışsın."

Telefonun diğer ucunda tiz bir kahkaha duyuldu. Sonra hemen kendini durdurdu ve bağırdı, "Bekle orada!"

Ne oluyordu amına koyayım?

Ellerim önümde bağlanmış, caddeden hızla geçen arabaları seyrederken gerginlikle Eflin'i bekliyordum. Muhtemelen şaka yapıyordu ve beni birazdan deniz kenarındaki gecekondulardan birine götürecekti.

"Beyza!" Hassiktir.

Yalının bahçesinde mi duruyor o?

Gözlerim şokla açılırken bunu görmüş olacak ki büyük kahkahalar atarak bekçiden tek el hareketiyle demir kapının açılmasını istedi ve beni yanına çağırdı.

Önce bir süre daha ona, sonra üzerimdeki solmuş giysilere baktım ve yutkundum. Arabaların hızla geçtiği caddede karşıya geçerken aynı ifadem sürüyordu.

"Bu da bizim fakirhane işte." dedi ben yanına gelir gelmez. Süs havuzuna, bahçıvanların biçmekte olduğu portakal ağaçlarına, altı katı ancak sayabildiğim eve bakarken başım dönüyordu.

Hiçbir şeyi kavrayamıyordum.

"Ne oluyor Eflin? Burası neresi?"

"Anlayacaksın yakında."

Kolunu omzuma attı ve hoplaya zıplaya eve doğru ilerlemeye başladı. Bahçe o kadar büyüktü ki kapıya gelene kadar iki dakika yol yaptık.

Ağzım hâlâ açıktı. Gördüğüm her büyük heykelde, altın kaplı eşyada, bahçıvanlara yemek servis eden hizmetlide ve garajda sıralanmış arabada duraksayıp iyice etrafı inceliyordum. Hayatım boyunca bırak böyle bir ortamda bulunmayı, yanından bile geçmemiştim.

Eflin büyük kapının yanındaki zile hiç tereddüt etmeden basınca bizi karşılayacak zengin kişiden korkarak yerimde dikleştim ve elimdeki antika telefonu arkama sakladım.

Saniyeler sonra kapı aynen filmlerdeki gibi siyah takım elbisesi, papyonu ve uzun kabanını giymiş göbekli bir kahya tarafından açıldığında rüyada olduğumdan emin oldum.

"Buyurun efendim, Ferda hanım ve Tuğrul bey sizleri bekliyorlar."

Sinir bozukluğundan gülecektim şimdi.

Eflin de hiçbir şey söylemiyordu. Sanki ben her gün yalı ziyareti yapıyormuşum gibi bir sakinlikle kolumu kavrayıp beni içeri sokmaya çalışıyordu.

Sadece ayakkabımı çıkarmaya yeltendiğimde gözleriyle beni sertçe uyardı ve bundan vazgeçip halılara basmamaya çalışarak onu takip ettim.

"Babamı görünce sakın çığlık falan atma."

İki saniye öncesine kadar, bu dediği anlamsızdı.

Şimdi öküz gibi bir anlam içeriyordu.

Salona ilk adımımızı attığımız an, gözlerim özel bir güç tarafından çekiliyormuşçasına baş köşede oturan adama kaydı. Başta bir yerden tanıdığımı zannettim, sonra görüntüsü yavaş yavaş oturmaya başladı ve kalp krizi geçireceğim sandım.

philophobiaWhere stories live. Discover now