23

226 53 51
                                    

12 Ocak 2020

-Beyza-

Edebiyat dersindeydik. Gözümü açmaya bile hâlim yoktu.

"Hocam omzunuzdaki çizikler de mi kediniz yüzünden?" Yirmi dakikadır Özgür hoca dışında duyduğumuz ilk ses sınıfta yankılandığında yavaşça o tarafa döndüm ve arkadaşlarıyla gülüşen Faruk'a garip bir bakış gönderdim.

Hocanın onları susturacağını veya daha da kötüsü, azarlayacağını düşündüğüm sırada o beni şaşırtarak neyden bahsedildiğini anlamak üzere omzundan arkasına bakmaya çalıştı.

Sonra muhtemelen utanarak tekrar tahtaya bir şeyler yazmaya döndü.

Ders bu saniye itibariyle dikkatimi çekmeye başlamıştı. Özgür hocanın gömleğinin altından görünen çıplak omuzlarında en az üç santim uzunluğunda çizikler, renk tonundan yeni olduğu belli olan yaralar vardı.

Sınıfta adeta kahkaha fırtınaları koparken gülmemin bir zararı olmayacağını düşünerek ben de onlara katıldım ve Eflin'e döndüm.

Abisine doğru sen yok musun sen bakışları atıyordu.

O okula geleli bir hafta oluyordu. Başlarda, gideceğini bildiğimden ona alışmayacağıma yemin etmiştim ancak şimdi iki dakikalığına kantine indiğinde bile yokluğu hissediliyordu.

Teneffüslerim, konuşacak tek arkadaş olarak gördüğüm kitaplarla geçmiyordu artık.

"Şşht," Özgür hoca ile en gürültülü geçirdiğimiz saniyeler rekorunu kırmak üzereydik ancak bizi durdurdu. "Defterleri açın." 

Ve sessizlik. Fısıltılar. Tekrar sessizlik.

Ara tatile bir hafta kalmıştı. Çoğu hoca şimdiden ders işlemeyi bırakmıştı ancak Özgür hocanın bizi karne gününe kadar bıktırmaya kararlı olduğundan emindim.

Üstelik sözlüleri de hâlâ girmemişti. Hepimiz gerginlikle, ortalamalarımızı yarısına indirecek o sayıları bekliyorduk.

Ortalamamın 92 olduğu düşünülürse, beni mahvedecekti.

Beni ve annemi.

"Sembolizm, şiirde gerçekçiliği savunan parnasizm akımına bir tepki olarak 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır." Hepimizi boş boş defterleri doldurmaya mahkum etmeden önce konunun özetini geçiyordu ki, aklımızda da kalsın. "Sembolist sanatçılar, şiirde kendi izlenimlerine ağırlık vermişler; biçimi, anlam kapalılığını, ahengi, müzikaliteyi her şeyden üstün tutmuşlardır."

"Müzikalite ne demek hocam?" Günler geçtikçe Özgür hocanın dersle alakalı bir şeyi söz hakkı almadan soranlara kızmadığını fark etmiştik, Cansu da bunun farkında olarak bir anda ortaya atıldı.

"Müzikalite Türkçe bir kelime değil, Fransızca'dan dilimize girmiş. Anlamı da ahenk içinde, uyumlu olmak demek."

Derste sorduğumuz her kelimenin anlamını bilmesi ve böyle detaylı şekilde anlatması beni her geçen gün daha da şaşırtıyordu. Kelime haznesi çok genişti.

Cansu'nun onaylar biçimde başını salladığını görünce tekrar bize döndü ve sıraların arasından ileri geri yürümeye başladı, "Dış dünyadan algıladıklarımız sembolizme göre dış gerçekliğin kendisi değil onlarla ilgili birtakım izlenimlerdir. Biraz daha basitleştirmek gerekirse, sembolizme göre gördüklerimiz ve duyduklarımız kişiden kişiye değişen öznel bir olgudur."

En arka sıraların her zaman çok daha fazla konuştuğunu bildiğinden arkadaki duvara yaslandı ve herkesin kafasını çevirip ona bakmasını sağladıktan sonra ellerini arkasında bağladı. "Bu durum şairin algılarını kendi iç dünyasına çevirmesini sağlar. Açıklığa değil kapalılığa, anlatmaya değil sezdirme ve telkine yönelmişlerdir."

philophobiaOù les histoires vivent. Découvrez maintenant