0

1.2K 115 525
                                    

selamlar sanirim su an kesfette kitap

hos geldiniz efendim bastaki bolumler sıkabilir, bambaska goruslere neden olabilir o yuzden onceden uyarayim hemen birakmayiniz: iyi okumalar💗💗

2 Nisan 2022 / Denizli

Elimdeki çiçekler her titrediğimde düşecek gibi oluyor, sanki kırılacaklarmış gibi telaşla öne atılıp tuttuğumda eski hallerine dönüyordu.

Durmadan titriyordum.

Heyecanlıydım ama ondan da çok korkuyordum.

Heyecanlıydım çünkü birazdan hayatımı kurtaran kişiyi görecektim, korkuyordum çünkü onu üç senedir hiç görmemiştim.

Yavaş ve sakin adımlarla apartman basamaklarını çıktıktan sonra içeri girmek için nefeslerimi düzenledim. Buraya kadar her şey iyiydi ancak içeri girip de merdivenleri çıktıktan sonra strese gireceğimden emindim.

Nasıl oldu, nasıl yaptım bilmiyorum ama yaklaşık iki dakika sonra bana söylenen dairenin önünde kapının açılmasını bekliyordum.

Çiçekleri koltuk altıma sıkıştırıp ellerimi birbirine kenetlediğimde, içeriden gelen birkaç ses kalbimin gürültüsünü duyulabilir hâle getirdi.

Birazdan kapı açılacaktı ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Ben açarım!"

Ölecektim.

Üç senedir duymadığım bir ses, beni bu kadar etkileyemezdi.

Onu unutmuştum.

Kapı açıldı. Karşımda kızıla boyanan saçları siyah renk bir elbisenin kapladığı vücuduna dökülen, kalabalık ortamda göz göze gelsek tanıyabileceğim türden bir kadın duruyordu. Önce bir süre yüzüme baktı, ifadesini çözemiyordum. Sonra yutkunduğunu hissettim. En sonunda gülümsedi ve titreyen sesiyle beni karşıladı,

"Beyza?"

İsmimin dudaklarına bu denli yakıştığını unutmam bir ân beni suçlu hissettirdi.

Onun da burada olmasının şokunu bile yaşayamamıştım.

"Güzin hocam?"

Birbirimize ölümüne sarıldığımızda bu defa ağlayan kişi o, teselli eden bendim. Bu duyguyu ne kadar özlemiş olduğumu tarif edemeyeceğim için kendimden nefret ediyordum.

Geri çekildiğinde sadece birkaç saniye gözlerime ışıltıyla baktı ve konuşacak binlerce konumuz olmasına rağmen buraya asıl geliş sebebimi bildiğinden eve girdi, "Özgür! Bir bakar mısın?!"

"Misafirimiz mi vardı?" Sesinin bu kadar yakından gelmesine ve birazdan karşıma çıkacak olmasına öyle hazırlıksız yakalandım ki, ellerim aynen lise yıllarında olduğu gibi sıkıca birbirine kenetlendi.

Özgür ismini duymak bile bende ağlama hissine yol açıyordu. Onu öyle çok seviyordum ve bu genç yaşına rağmen babam gibi görüyordum ki, aileme olan sevgim bile bu kadar fazla değildi.

Üstelik bendeki bu etkiyi sadece dersime girdiği altı ayda bırakmıştı.

"Kim gelmiş?"

Kimin geldiğini anlaması iki saniye sürdü. Beni gördüğünde yüzündeki o bıkkın hâl öylesine değişti ve dünyadan koptu ki, eğer sesi duymasaydım ben de elindeki kumandanın yere düştüğünü fark etmeyecektim.

Tıpatıp aynıydı. Gözleri, siyah taç tokayla sabitlediği saçları, sakalları, dövmeleri, beyaz tişörtün üzerine geçirdiği gömleği, uzun boyu ve iri yapısı. Tamamıyla Özgür Hoca'ydı, Özgür veya Özgür Çağdaş değil.

Onun duygularını yansıtan bir tip olmadığını biliyordum ve bunun binlerce örneğine şahit olmuştum ama şu an bırak saklamayı, göstermek için can atıyor gibiydi. Güzin'e sarılırken biriken gözyaşlarım onu gördüğümde hızlıca akmaya başladı.

Hiçbir şey söylemesine izin vermedim çünkü henüz ismimi anmasına hazır değildim. Kollarımı beline sarıp başımı göğsüne yasladığımda Güzin ile göz göze geldik ve gülümsediğini gördüm.

Ellerini saçlarıma götürdü, henüz sarılmama karşılık vermemişti ancak yavaşça saçlarımı okşamaya başladığında bile ağlamam hıçkırıklara dönmüştü. Beni hatırlamıştı ve saçlarımı okşuyordu, aynen üç sene öncesinde olduğu gibi.

"Üniversiteye geçtiğinde bizi unuttun sanmıştık." Saçlarıma teker teker öpücükler kondurmaya başladı. Onun yanında kendimi güvende hissediyordum.

"Sizi unutmam için beynimin yıkanmış olması gerek." Geri çekildiğimde önce Güzin'e, sonra ona baktım ve gözlerindeki gurur beni bir kez daha ağlamaya zorlasa da kendimi tutmayı başardım.

"Özgür hocam, sizi çok özledim."

"Ben de seni güzel kızım."

--

philophobiaWhere stories live. Discover now