On İki

48.8K 3.5K 1.4K
                                    




"Ya bir öne gel, ya bi' geri git."

"Ya da bana bırak hadi, bu nası' bi' beat?"

Melih ellerini rapçi gibi sallamaya devam ederken, timin en önünden yürümeye devam etti. Karlarda bata çıka yürümesine rağmen, keyifi yerindeydi.

"Bir gün kralsın, bir gün varsın."

"Bir gün yoksun, bazen tok."

Ellerini sallayarak Ceza'nın şarkısını söylerken, arkamdan gelen Kıraç'ın homurdandığını duydum.

"Oğlum bir dur la bir dur. Götümüzün içine kadar kar giriyor, her an kurşunu yiyip götümüze pamuğu tıkayabilirler. Sen hâlâ şebeklik peşindesin."

Aslında onunda amacı kötü değildi. Hepimiz gergindik ve üşüyorduk. O da biraz olsun üzerimizdeki gerginliği atmaya çalışıyordu.

Melih sırıtarak Kıraç doğru yürümeye başlarken, ellerini hareket ettirerek şarkının sözlerini söylemeye devam etti.

"Bu nası' bi' gün, bu yeni bi' gün."

"Ve de bana neşe verebilecek bi' gün."

"Her gün tekrâr doğdum."

"Bazen soğudum kaçtım kendimden."

Ardından sırtındaki çantadan ve silahtan dolayı zorlukla kolunu Kıraç'ın omuzuna attı ve kafasını göğüsüne doğru çekerek güldü. "A benim güzel oğlum, nedir bu sendeki huysuzluk?"

Kıraç gülerek Melih'i ittirdi ve ensesinden tutarak önüne doğru ittirdi. Şimdi Melih önde Kıraç arkada birbirlerine yakın bir halde yürüyorlardı.

İç çekerek önüme döndüm ve silahımı daha sıkı kavradım. Görevin ne olduğunu bilmiyorduk. Bize bir yol vermişlerdi ve o alana ulaşmamızı söylemişlerdi.

Yol boyunca tehlikeli bir şeyler fark edersek, ki bunlar terörist oluyordu, onları bildirmemiz ve gerekirse öldürmemiz tembihlenmişti.

Bu bizim ilk göreve çıkışımızdı. İlk defa bize böyle bir görev vermişlerdi. Haliyle ne kadar eğitim almış olsakta, biraz olsun içimizde tedirginlik olduğunu biliyordum.

En azından benim için geçerliydi bu durum.

Dikkatlice etrafı taramaya devam ederken, en önden yürümeye devam ettim. Karlar dizlerimize kadar geliyordu.

Ağır sırt çantaları ve silahlarla birlikte yürümemiz zorlaşıyordu.

Ve dakikalar geçtikçe biraz daha yoruluyorduk.

Gözlerimi kısarak yürümeye devam ettiğim sırada, sessizlikle yanımda yürüyen Emre'ye baktım. Karakol olayından bir hafta geçmişti.

Benimle konuştuğu yer karakoldu. Ve en son karakolun bahçesinde konuşmuştuk. Sonraki günlerde pek yanıma gelmemiş, benimle iletişim kurmamıştı.

Aramızın neden böyle olduğunu bilmiyordum ancak bu durum beni üzüyordu. O yüzden kafamı ona çevirdim ve dudaklarımı araladım.

"Nasılsın?"

Sesimi duyunca anında gözlerini benim olduğum tarafa çevirdi. Sanırım benim ona laf atmamı bekliyordu. Hafifçe gülümsedi ve beni yanıtlamak için dudaklarını araladı.

BORDO | BXBWhere stories live. Discover now