Beyaz Çikolata

464 38 5
                                    

Merhabalar...Yeni bölüm sizlerle. Unutmadığım sürece her gün bölüm atmaya çalışıyorum. Hayalet okuyucu olmayın lütfen. Beğeniyorsanız oy verip yorum bırakmanız beni çok mutlu eder. İyi okumalar

6. Hisse inanır mısınız? Ben şahsen inanmazdım. Bir insanın önceden bir şeyi hissetmesi veya tahmin edebiliyo olması bana inandırıcı gelmiyordu. Falcılara da bu yüzden güvenmiyordum zaten. 'Seni seven kişinin isminde E, D ya da...A harfi var. Görüyorum bunu.' ne saçma cümle ama .Zaten çoğu kişinin isminde bu harfler mevcuttu. Bir şeyi kafadan atmak çok kolaydı. Ama bunu tutturmayı başarmak zordu işte. Buna da şans deniyordu zaten. Şansa inanıyordum ben. Hemde şansız bir insan olmama rağmen...

Bazen bir şeye inanmak için o şeyi yaşamamız gerekiyordu. Biri bize bir şey anlattığında hadi lan ordan olur mu öyle şey diyip inanmadığımız oluyordu. Ama o şeyi yaşadığımız an inanıyorduk işte. Az önce bahsedipte inanmadığım 6. hisse inanıyordum şuan. Korkunç bir döngünün içerisindeydim.

Gözlerimi dinlendirmek için taktığım gözlüğümü orta parmağım ile iteklediğimde tekrar düşmesi yüzünden sinirle çıkartıp cebime koydum. Hızla sokağın köşesini döndüğümde kolumdaki saate bakmıştım. Dersim başlamak üzereydi ve ben hâlâ sikik herifin biri beni takip ediyo mu şüphesiyle 1.5 saattir sokaklarda bir o yana bir bu yana gidip duruyordum. Köşeyi dönmem ile biraz daha ilerlediğimde arkamdaki herifinde kısa bir süre sonra dönmesi ile bir küfür savurdum.

Takip ediliyordum. Ve bu iş canımı sıkmaya başlamıştı.

Düşünmeye çalışıyordum. Ama şuanki adrenalinle bu mümkün olmuyordu anlıyor musunuz? 1.5 saattir sokakları geziyorum demek 1.5 saattir takip ediliyorum demekti. Bıkmadan, usanmadan peşimden gelmeye devam ediyordu. Hızlı hızlı nefes almaya devam ederken gözüme kestirdiğim marketin içine girdim. Kapıyı açmamla beraber zilin sesi duyulduğunda bir kaç kişinin bakışları bana dönerken kimiside dertli dertli alışveriş listesine bakmaya devam etmişti. Kapıyı rahatça görebileceğim bir reyona girdiğimde rafın arkasına saklanıp hafifçe başımı uzattım. Belkide benim paranoyamdı? Bu son zamanlarda olan olaylar yüzünden bilinç altım bana oyunlar oynuyor olamaz mıydı?

Kendi kendimi ümitlendirme çabası içindeyken hâlâ kapının açılmaması ile başımı uzattığım yerden çekip derin bir nefes verirken tezgaha yasladım ve gözlerimi kapadım. Stresten kilo vermiş gibi hissediyordum resmen. Susadığımı fark ettiğimde elimi boğazıma götürürken olduğum yerden ayrılıp su reyonunu aramaya başladım. Kalbim hâlâ deli gibi atarken bir yandan raflarda gözlerimi gezdiriyordumki geçmekte olduğum yerden suları son anda görmemle durup geri adım attım. Yaklaştığımda rafın en üstünde bulunan sularla bakıştığımda gözlerimi sıkıntıyla devirdim.

Lanet şişenin en üst rafta ne işi vardı ki?

Dilimi damağıma vurup ses çıkartırken etrafıma bakıp tabure tarzı bir şey aradım ama yoktu. Bakışlarımı aşağıya indirdiğimde ayağımı en alt rafın ordaki çıkıntıya bastığımda gene aynı raftaki bir yere tutunurken yukarı uzanmaya çalışmıştım.

Hadi ama...biraz daha-

Şişeyi tam almak üzereyken arkamdan uzanan dövme ile kaplı elle beraber almaya çalıştığım şişe benden önce alındığında hafif kaşlarım çatılırken başımı çevirmeye çalıştım ama o kadar yakın duruyordu ki bırakın başımı çevirmeyi milim kıpırdamaya alanım bile yoktu. Nihayet geri çekilmeyi düşünebildiğinde bir kaç adım geriye attığı gibi olduğum yerden inmiştim ve yüzüne bakmak için ona dönmüştüm.

Demem gereken 2 çift lafım vardı.

Tam ağzımı açmıştım ki elindeki şişeyi bana uzattığı gibi arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında şaşkınca sırtını izlerken üstün körü kıyafetlerini incelemiştim. Siyah balıkçı şapkası, dizlerinden bir tık aşağıya kadar uzanan siyah paltosu ve siyah büyük çizmeleri...Bu sıcakta neden siyah giyinmişti ki? BU SICAKTA KİM SİYAH GİYERDİ?

"Hey!" Arkasından seslensemde cevap vermediğinde onu takip etmeye başlamıştım. Reyonun köşesinden döndüğü gibi bir kaç saniye sonra bende döndüğümde ortalıktan kaybolmasıyla aniden duraksadım.

"Ne? Nası-" önce arkama sonrada etrafıma baktığımda kimsenin olmaması ile gerginlikle elimi enseme götürmüştüm. Halisilasyon görmüş olamazdım. Değil mi? Yani- adam birden ortadan kaybolmuştu bu gerçek olamıycak gibiydi ama öyle değildi işte.

Kokusunu iliklerime kadar hissetmiştim. Beyaz çikolata. Ah...

Dalgınlıktan çıkıp silkilendiğimde elimdeki şişeye bakıp gözlerimi kırpıştırdım. Yerimde hareketlenip kasaya yöneldiğimde sıraya girip beklemeye başladım. Telefonumun titremeye başlaması ile elimi arka cebime götürdüğümde telefonumu çıkartıp arayana baktıktan sonra cevapladım.

"Efendim?"

"Nerdesin?"

"Markette."

"Ciddi olamazsın Taehyung ne marketi? Nerde kaldın? Öldük burda meraktan. Dersleri de kaçırdın zaten- Bir dakika Yeonjun! Ne diyosun? Evet konuşuyorum-"

"TAEHYUNG! HANGİ CEHENNEMDESİN TANRI AŞKINA!? O SİKTİMİN TELEFONUNA MİLYON TANE MESAJ ATTIM. DOKUZ DOĞURDUM BURDA MERAKTAN!" Yeonjun Felix'in elinden telefonu aldığı gibi bağırmaya başladığında telefonu biraz uzaklaştırıp kulağımı avuşturdum. Lanet herif sağır etmişti beni.

"Bağırma geri zekalı."

"Cevap ver soruma."

"Marketteyim şuan."

"Ne halt arıyorsun orda?"

Sıranın bana gelmesi ile elimdeki şişeyi uzattığımda telefonu kulağıma tuttururken çantamdan para çıkartmaya çalıştım.

"Gelince anlatsam?"

"Bir şey olmadı değil mi?" Felix'in sesini duymamla sesimin hoparlörde olduğunu anlamıştım.

"Rahat bıraksanıza çocuğu. Gelince anlatıcak zaten."

Soobin konuştuğunda ona katılır bir kaç mırıltı çıkardım. Yeonjun onun sesini taklit ederken söylendi. "Sen sus!" dedi aradan geçen saniyeler sonunda.

"Ah! Ne vuruyosun be?!"

"Sinir oluyorum sana."

"Manyak mıdır nedir."

"Başlıycam kavganıza. Sakin olun bi-"

"Sen kime manyak diyorsun lan? Seni-"

"Ya- VURMA!"

"Yapmayın! Bırak Soobin'i Yeonjun!" Son olarak Felix'in sesini duyarken telefonun aniden yüzüme kapanmasıyla sorgulamadan geri cebime koymuştum. Her zaman böylelerdi şaşırmıyordum artık.

Sonunda marketten çıktığımda şişenin kapağını açıp kafama diktiğim gibi suyun yarısından çoğunu içmiştim. Huzurlu bir nefes verişten sonra etrafıma bakınmıştım. Saat 10.30'a gelirken yüzüme vuran güneş ışığı yüzümü ısıtıyordu. Gözlerimi kapamıştım kısa süreliğine. Hiç bir şey geçmemişti aklımdan. Sadece o an huzurlu hissetmiştim. O anda kalmak istemiştim.

Gözlerimi açtığımda ise içimde bir huzursuzluk vardı. Nedenini bilmediğim bir şekilde içime oturmuştu. Elimdeki suyun son damlalarınıda içtiğimde şişeyi buruşturup çöpe attım. Okula gitme vaktim gelmişti. Gerçi ben çoktan saati kaçırmıştım.

Her zamanki gibi günümün nasıl rezalet geçeceğini beklemeliydim artık.

Blood Rose/TaekookWhere stories live. Discover now