Hâlâ Anlamıyorsun Değil Mi?

229 27 22
                                    

Selam. Uzun süredir bölüm atamadım. Ne kadar oldu emin değilim ama bayağı oldu sanırım. Wattpadd bölümü silmiş. Tekrar yazmak zorunda kaldım ve yazabilecek çok fazla zamanım yoktu bu yüzden günlere dağıtarak parça parça yazmak zorunda kaldım.

Umarım bölümü merakla beklemişsinizdir. Çok beklettiysem özür dilerim. Oy ve yorum atmayı unutmayın:)

Odadan kalbim ağzımda çıktığım gibi gözlerim koltukta oturan arkadaşlarımı bulduğunda, içime derin bir nefes çekmiş ve onlara doğru ilerlemeye başlamıştım. Sakin kalmalıydım ama başaramıyordum. Jungkook aklımdan geçen her şeyi başından beri biliyordu ve bunu bana hiç çaktırmaması ayrı bir sinirimi bozarken nasıl böyle bir şeyi yapabildiğini de aklım almıyordu. İnsan değildi evet, ama- NE BİLEYİM!? BİRİNİN ZİHNİ NASIL OKUNURDU Kİ!? İmkansız geliyordu kulağa. Ya gerçekten böyle bir yeteneği vardı ya da her şeyi çok iyi analiz edip kafasında iyi bir neden-sonuç ilişkisi kuruyordu. Jungkook zeki biriydi. Gerek askeriyede komutan olması, gerek kişiliğinin getirisi olsun gerçekten zeki bir adamdı. Zihin okuyabiliyor olması inandırıcı gelmesede onun bir insan olmaması, aklımda hep 'Acaba?' sorusunun olmasına sebep oluyordu.

Arkadaşlarıma sonra her şeyi açıklayacağımı söyleyip evden gönderdiğimde derin bir nefes vererek kendimi koltuğa bırakmıştım.

Eğer aklımı okuyabiliyorsa az önce düşündüklerimi de öğrenmiş olmalıydı. Bunun sitresi ile dirseklerimi dizlerime yaslayıp saçlarımı çekiştirdiğimde oflamıştım.

İnanamıyordum.

Ne lanet bir hayatım vardı.

"Güzelim saçlarını çekiştirip durma. Hiç bir şeyi değiştiremezsin böyle yaparak."

Yanıma bıraktığı bedeninden sonra konuştuğunda ne ara geldiğini anlayamayıp hızla kafamı kaldırıp ona baktım.

"Git başımdan Jungkook."

Sinirle konuşup ayağa kalktığımda bileğimden kavramış ve çektiği gibi de geri oturtmuştu. Kaşlarım çatılırken ona baktığımda daha fazla dayanamamış ve göz temasımızı kesmiştim. Bileğimi çekiştirirken "Bırak." Dediğimde başını hayır dercesine iki yana sallamıştı.

"Neden kaçıyorsun?"

"Sen neden üstüme geliyorsun?"

"Benden kaçma Taehyung. Yoksa-" bir süre duraksadığında alacağı yanıttan korkar gibiydi "korkuyor musun benden?"

Söylediği ile tekrardan ona baktığımda değişik bir ifadesi vardı. Evet dersem, balyozla vuruşmuş bir duvar gibi yıkılacakmış gibi bakıyordu. Onu başımdan savmak için evet demek istesemde yapamamıştım. Cesaret edememiş, yıkılışını görmek istememiştim. Ondan korkmuyordum. Sadece bazen gösterdiği tepkiler şaşırmamı sağlıyordu ve o anki panikle ne yapacağımı bilemiyordum.

Jungkook'tan değil ama, sinirinden korkuyordum.

Öyleyken gözü kararıyor ve yaptıklarını görmesine perde çekiliyormuş gibi oluyordu. Öfkesi onun en korkunç silahıydı. Ki gördüklerimin bu kadarla sınırlı kalmadığını da biliyordum. Birisini öldürmüşmüydü bilmiyordum. Zarar vermiş miydi, tehtit etmiş miydi veya sinirini alana kadar karşısındakini dövmüş müydü bilmiyordum. Kontrollü olduğu kadar kontrolsüzdü. Bu da onun hassas terazisini bir şekilde dengelesede, en ufak oynamada bir tarafı galip geliyor ve kişiliğini oraya teslim ediyordu.

"Taehyung. Sadece söyle."

Yüzünü incelemeye başladığımda hafifçe yutkunmuştum. Ağzım aralansada kelimeler dışarı çıkamadığında cevap alamaması ile hayatının en korkunç haberini almış gibiydi. Yüz ifadeleri sertleşti, vücudu kasıldı ve gözlerinde ifadelerine zıt olarak barındırdığı duygu... Hayal kırıklığıydı.

Blood Rose/TaekookWhere stories live. Discover now