11.Şerefsizus Eziyetus

239 35 6
                                    

Melih'e olan işkencemin ardından bir gün geçmişti. O gün evinde gördüğüm yahuşuhlu çucuğun kim olduğunu çok merak etmiş ama gidip de soramamıştım. Onu da araştırmayı düşünmüyor değildim ya da en basitinden tekrar evine gider, çocuğa kim olduğunu sorardım -Ki Melih'in evde olmaması gerekiyordu bu süreçte. O yüzden bu şıkkı direk eledim. Beynim! Ne kadan zekisiz şıklar koyuyosun önüme. Lütfen. Seni mantığa davet ediyorum.

Kimya sınavını iyi kötü atlatmış, matematik sınavından önce ki teneffüsteydik. Haliyle hep beraber kopya düzenini ayarlıyorduk. Önümüzde ki Atakan ve Melih olduğu yerden kıpırdamıyordu. Uyuzluk genlerine ucuz yapıştırıcıyla enjekte edilmiş sanki. Mal.

Hayır bana sinirlisin. Onu anlıyorum. Sınıfta ki geri kalan yirmi dokuz tane yavrucağın ne günahı var? -Sınıf mevcudunu söylüyorum arkadaşlar; otuz bir- Öyle bir gıcık oluyorum ki hani çiftçilerin tarlasına yabani ot diye dikip gelenin geçenin kürek atmasını istiyorum.

Mert ve Ahmet arkama geçecek olduklarında sinirle onlara baktım. İbnelere yardım ve yataklıktan kendi içimde iç sesime mahkum ediyordum nankörleri. Onları da sırasıyla rezil etmiştim ama içime sinmemişti.

Dün derste uyurlarken Toprak'la beraber Atakan, Ahmet ve Mert'in başlarına bol şekerli ılık kahve dökmüştük mesela. Başlarını erkekler tuvaletinin musluğunun altına sokmuşlar gerizekalılar. Çoğumuzun devamsızlık hat safha da olunca gidemiyorlar da evlerine tabii. Şekerli şekerli gezdiler okulda. Gömleklerine de damlayınca yakasına sıçılmış görüntüsü vermiyor değildi. Ama yine de hıncımı alamamıştım.

"Siz geçemezsiniz oraya. "dedim kaşlarımı çatarak. Normal de ki yerleri hoca değiştirdiği için orta sıranın arkalarındaydı ve geçmek istedikleri yer duvar kenarının arkasıydı. Aynı zamanda benim arkam. Ben yan tarafta bulunan bir adet sınıfın ineği olan arkadaştan kopya çekecektim. Onlar da benden geçirmeyi planlıyorlardı.

Bu durumda da ben onlara kopya nah verirdim. Onlar ibneyse ben de ibneyim. Onlar uyuzsa ben de uyuz. Sinirim muhtemelen en fazla bir hafta içinde geçecek ve boşverecektim ama şimdilik acısını çıkarıyordum.

"Hadi be Aslı! İnat etme kanka ya."dedi Mert. Aklıma gelen yeni fikirle sinsi tilkiler başımın üstünde kimseye görünmeden fır dönerken onlara kararsızca baktım. Evet bunu yaparsam rahatlayacaktım. Arkama geçirtip yalan yanlış kopyalar verecektim.

Omuz silkip yerime oturdum. Sessiz kalışımı olumlu bir cevap olarak kabul ettiklerinde keyifli bir şekilde kuruldular arka sırama. Zil çalınca sınıfta ki hayat kurtarıcı çalışkan ve zeki öğrenciler telaşla son tekrarını yapmaya başladı. Ben ise yanını Derya'nın kaptığı sınıfımızın ineği olan Şakir'e döndüm.

Normalde yanına ben otururdum ama geçen sınavda da benimleydi ve sayesinde matematikten 80 almıştım. Derya ise matematiğini kurtarmak istediği için Şakir'i ikna edip yanına oturtmuştum. Zaten yanına güzel bir kız oturduğu sürece -Ki Derya siyah saçlı ve mavi gözlü bir kızdır. Güzel olup olmadığına siz karar verin.- sorun yoktu onun için. İnek olmak, sapık olmamak anlamına gelmiyordu. Toprak'a gelirsek. O da zorlandığı yerlerde bana bakıyordu. Cevap anahtarını tutuyordum resmen elimde.

Hoca gelmeden önce son bir kez Şakir'le anlaşayım dedim. Ona baktım ve cilveli bir şekilde sırıttım. "Şakiir!"dedim tatlı sesimle. Sesim radarına takılır takılmaz başını bana çevirdi ve hülyalı bakışlarla bakmaya başladı.

"Efendim?"dedi iç çekerek. Gülümsedim. Gözlerimi kırpıştırdıktan sonra "Şakire'ne kopya vereceksin değil mi yakışıklım?"dedim. Ona böyle söylediğimde daha bir erir biterdi bana. Kopya alması tereyağından kıl çekmek kadar kolay olurdu. Ee ne demişler? Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.

Keten PrensesWo Geschichten leben. Entdecke jetzt