30.Çakma İflas

175 17 2
                                    

Bölüm içinde murat sakaoğlu vine dan alıntı bulunmakta. Haberiniz olsun.( çoraplı yer :D)

Sapık amcaları benim harikulade planım sonucunda barın dışına çıkarmıştık çıkarmasına ama hesaba katmadığım bir şey vardı. Bu adamları dışarı çıkardıktan sonra ne yapacaktık? Mama bekleyen enik yavruları gibi duramazlardı ya klübün önünde. O yüzden elimdeki posteri rulo yaptıktan sonra Atakan'a döndüm. Yapsa yapsa o hallederdi bu işi. Bu noktadan sonra üşengeçliğim devreye giriyordu. "Kanka sen bu azgın tekeleri buradan uzaklaştır. Yolları falan karıştırsınlar, sarhoşlar zaten. Sonra gelirsin tekrar." dedim.

Atakan tereddütle bir amcalara baktı bir de bana. "Asıl olay da bu ya. Bu adamlar sarhoş. Beni kenara köşeye sıkıştırıp ırzıma geçerlerse? Korkarım ben. Vicdanın sızlamaz mı hiç?" dedi, sonlara doğru yüzünü munzur bir ifade kaplamıştı. Atakan aslında istediğinde çok akıllı bir çocuk olabiliyordu ve bu mal hareketleri zannımca bilerek yapıyordu. Hani bazı insanların yaşam stilleri vardır. Mesela ben kendimi severek yaşıyorsam, o da kendini eğlendirerek yaşıyor. O yüzden dediklerini ciddiye almadım. Düşünürcesine baş ve işaret parmağımı çeneme koydum ve saniyeler içerisinde havalı bir şekilde omzumu silktim. "Pek sızlamaz." dedim sakince.

Atakan bir 'tmm pki' bakışı ile "Öyle olsun." diyip üstlendiği yüce görevi ciddiyetle yerine getirirken bardan çoktan uzaklaşmaya başlamıştı. Bende mekanın içine geri girdim. Barış şaşkınlık ve mutluluk karışımı bir yüz ifadesiyle bana bakarken "Nasıl becerdin bilmiyorum ama çok teşekkürler." dedi. Yanlarına oturdum. Ukala bir gülümseme ile ona bakıp "Önemli." dedim. Tabii abisine gıcıklık yaptığımı gören Melih durur mu? Gözlerini kısarak bana +13 bakışları ile bakmaya başladı. Hani +18 deyince direk anlarsınız ama +13'ten de her şeyi beklersiniz ya, işte o bakışlar. Malumunuz bayağı bir dehşet içerikli.

Bana o kadar rahatsız edici bakınca açıklama yapma gereği duydum. Tek kaşımı kaldırdıktan sonra "Ne?" dedim. Saçlarımı omuzlarımdan geriye attım ve devam ettim. "Kendimi riske attım tamam mı? Benim için önemli."

Başını beni görmek istemezcesine başka tarafa çevirdi ve "Seni de anlıyorum." diye mırıldandı. Mırıldanışının arasından beni ezercesine derin bir nefes vermişti ki bu beni fazlasıyla sinir etmişti. Bana ruh hastası muamelesi yapması benim egomu gün yüzüne çıkartmamdan daha beterdi. Kaşlarımı çatıp "Sen beni ne zaman anladın ki?" dedim. Barışmıştık falan, tamam ama aramızda hala ve hala şu ego sorunu vardı. Bir türlü hallolmuyordu ya da oturup da üzerinde dikkatlice konuşmuyorduk. Tek bildiğim bu ego yığının kendisinden etrafta bir tane daha görmesi sonucunda cinlerinin tepesine çıktığıydı ve bu da genelde haftanın en az dört günü oluyordu bu aralar.

Dediğim ile kaşlarını çatmış bana cevap vereceği sırada buna zemin hazırlamasına izin vermeden Barış'a döndüm ve "İçebilecek neleriniz var bakalım?" dedim gülümseyerek. "Mümkünse içinde alkol olmasın. Gündüz vakti çakır keyif olursam eve vardığımda ertesi güne selâmı duyarsınız." diye devam ettim. Alaylı bitirdiğim cümleme Melih hariç Mert ve Barış gülmüştü. Ahmet ise...Sahi Ahmet neredeydi? Buluşacağı hatunda görünmüyordu ortalıklarda.

"O zaman sana en iyisi portaka-" derken sözünü kestim. Portakal suyunu pek sevmezdim. "Yok o olmaz."

Barış beklentili bir şekilde yüzüme bakıp kaşlarını kaldırdığında "Şeftali suyu." dedim. Portakalın kendisini yesemde hazır meyve sularındaki kokusundan, doğal suyundaki de posasından hoşlanmadığım için tercih ettiğim bir içecek değildi. Sonra o posa dişimin arasına kaçacak da ben bir saat onunla uğraşacağım. Belki sizin pek başınıza gelmemiştir ama ben bu konularda fazla bahtsızım. Barış bir el işareti verdi barmene ve şeftali suyu istedi. Gündüz olduğundan şu an bar sakindi ve barmene yakın bir masadaydık. Barmen, bu sayede Barış'ı rahatlıkla duymuştu.

Keten PrensesWhere stories live. Discover now