35.Bana bi hal geliyor.

68 9 4
                                    

"O bir piremses. Cidden bak. Sadece biraz asi o kadar." diye fısıldadı kulağıma Ati.

Demek prenses ha? Yanlış düşünüyorsun Atakan'cım. Burada bir prenses varsa o da benim. Gerisi bal kabağını bekleyen kül kedisi. Kesinlikle kül kedisine lafım yok. Sadece prenses olmadığı ortada o kadar. Farklı kulvar meselesi.

Şıpsevdimiz olan Atakan bu seferde sahilde tanıştığı kıza ilk görüşte aşık olmuştu. Derya'yı kafasından atması pek de zor olmamıştı açıkcası. Yeni birilerini bulması yetmişti. Normalde de öyle olmaz mı zaten? Birileri gider, yerine birileri gelir.

Ben Atakanlardayım bu arada. Sanırım Melih'le aram bozuk olduğu için buradayım. En son Melih, Eren'i dövdüğünden beri çocuk bana daha da bulaşmamış, benimle iletişime geçmemişti. Düşündüm, bu çocuk pek yılışık bir şeydi, nasıl bir dayakla hemen pes etti diye. Atakan'dan öğrendiğime göre ona Eren'e kendisiyle beraber olduğumu söylemiş Melih. Hem de döverken. Nasıl bir beraberlik derseniz 'e' şıkkı hepsi. Gururuna yediremeyen yavşaklımız da vazgeçmiş. Bak bak bak duruma bak. Sen git o kadar dayak ye ama hedefindeki kız başkalarına yar oldu diye vazgeç. O da garip bir psikoloji. Hödüklerin Efendisi beni ne duruma düşürdüğünden bihaber tabi. Ablan rezil bebeğim.

Hal böyle olunca bende tripler baş gösterdi. Bu tripli halimi sadece ona değil de herkese fark ettirince işler biraz karıştı. Barışalım diye ortak arkadaşımız olan Atakan'ın evine sürüklediler. Yine de gururuma yediremiyordum buraya gelmeyi. Sonuçta Atakan Melih'in yakın arkadaşıydı ve sanki Melih'in ayağına gelmiş gibiydim. Hayır beni niye sürüklüyorsunuz? Atar yapan benim, ayağa gelen benim. Saçma saçma şeyler! Tamam teorik olarak Melih'in bizim eve gelmesi abimi ve babamı görmesi demek, abimi ve babamı görmesi demekte kavga demek olabilir. Olsun. Her zamanki küçük detaylardan biri işte.

Aslında kızdığım şey Melih'in beni koruması değil. Bir insanı benden izinsiz etrafımdan uzaklaştırması. Aramızdaki arkadaşlığa benzer şeyin buna yetkisinin olduğunu sanmıyorum. Biri ile konuşmamı keseceksem buna ben karar veririm.

Salon boyu koltuklara dizilmiş 8 kişi birbirimizin yüzüne aval aval bakıyorduk öyle. Evde bir altın günü havası vardı da altınlar eksikti sanki. Melih, Ahmet, Mert, ben, Toprak, Kuzey, Atakan ve Burçak. Evet. Şu meşhur Burçak'la da tanışmıştık. Aslında tatlı kızdı da Ati onu kızdırmasını biliyordu. Fakat bu zeka ile onu bu eve nasıl getirdiği sorusu da akıllarda yankı yapan trend topiclerden biriydi. Neyse. Pek de umurumda değil.

Kapı çalınca sessizlik bozuldu. Bakışlarımız önce kapıya yönelen Atakan'a ardından gelecek kişileri aramaya yöneldi. Atakan'ın yanında gelen Barış'ı gördüğümde oldukça sakindim. Hatta o derece sakindim ki Barış'ın niye yanımıza geldiğini bile umursamamıştım. Tabii Atakan ağzını açana kadar. "Durun size bir espri yapayım,"dedikten sonra elini Barış'ın omzuna koydu. "Ben bu dünyaya Barış'ı getirmek için geldim." Yerlerine otururken tüm gözler bütün art niyeti ile malum şahıstaydı. Soğuk espritüel hazretleri kont ingiliz apaçisi. Lakap olarak koyardım bunu ama fazla uzun. Üşenirim söylemeye.

Hayır hayır. Beklenen tepkiyi ben değil geriye kalan 6 kişi verdi ve bağırırcasına bir tonda "Kes sesini!" dediler. Soğuk esprilerin amacını anladığımdan beri -ki bu yaklaşık bir iki haftayı falan kapsıyordu- ona hak veriyordum. İnsanların suratındaki o aptal ifadeye bakıp eğlenmek varken insanları eğlendirmeyi herkes seçmezdi sonuçta.

Ayağa kalktım ve "Bende bir tane yapacağım!" dedim sinsi gülümsememle. Milletten 'Sen de mi?' nidaları yükselirken kimseye kulak asmadan Toprak'a yöneldim. Koluna girdim. "Arkadaşlar bu Toprak'a sahip çıkalım." dedim ve hunharca gülmeye başladım. Bana hunharca eşlik eden Ati, akabinde şaşkınca olaylar zincirini izleyen Burçak ve diğerleri.

Keten PrensesWhere stories live. Discover now