12.Ceza

272 34 7
                                    

Dudaklarıma kapanan elleri sinirle çektim üzerimden. Kızgın gözlerle Melih'e bakarken kısık sesimle çığlık atarcasına konuştum. "Ne işin var senin burda?!" Abim benden dakika başı bir şey istiyordu. Gelip onu görme ihtimali çok yüksekti. Annem ve babam ise kendilerini televizyona kitlemişlerdi. Tek korktuğum abimdi. O duyarsa zaten anneme, babama kalmadan gebertir Melih'i.

E o zaman duysun yani.

E o zaman arada ben de kaynarım yani. Cezam ikiye katlanır yani. Sen beni delirtmek mi istiyosun yani?

Tamam yani.

"Seni özledim."dedi alayla, beni iç dünyamdan ayırırken. Yüzünde çarpık bir gülüş vardı. Dalga geçiyordu resmen benimle. Pencere açıktı. Oradan girmiş olmalıydı. Üstümü başımı baştan aşağı incelerken alaylı hali git gide arttı.

Ona gözlerimi kısarak baktım. "Çok komik."dedim dişlerimin arasından.

Zaten abime olan bir sinirim vardı, Melih de üzerime gelirse odamdaki en makul ve kullanışlı cinayet aleti olan sandalyeyi kafasında kırabilirdim. Sonra da sandalyenin bacağını böğrüne böğrüne saplar, cesedini de yatağımın altında ki yıllanmış çöplüğün arasına sıkıştırırdım. Gayet güzel bir cinayet planı. Cesedinin kokusunu da dolabımdaki deodorantlarla örttüm mü tamamdır.

"Salak mısın? Neden geldin?" diye yineledim sorumu. Alt dudağını üst dudağının üstüne koydu ve omuz silkti. Havalı. Baya baya havalı. Ve pislik.

"Duyduğuma göre bi kaç fırt ceza almışsın. Bir bakayım dedim ne haldesin? Nasıl dağıldın? Ne tip küfürler ediyorsun? Madem sana karşılık vermemi istemiyorsun. Ben de senin cezanı büyük bir keyifle izlerim."dedi yatağımda kayıp sırtını duvara yaslarken. Yaslandığı tarafın hemen yanı pencereydi.

Bakışlarımı odanın her köşesinde gezdiriyordum. Ona bakmamaya çalışıyordum çünkü bakarsam ağır küfür edecektim. "Abimi çağırıp seni katletmeye başladığında ben de seni büyük bir keyifle izleyeceğim."dedim blöf yaparak. Ayağa kalktım ve kapıya doğru yürümeye başladım.

Odayı yarılamışken "İzleyemezsin çünkü o arada seni de katleder."dedi ukala bir tonda. Sinirle soluyup tekrar eski yerime oturdum. Pekala. Yemedi.

Ona küfür etmeye karar verdiğim sırada abimin sesi doldu kulaklarıma. "Köle! Gel buraya! Bu kahve soğudu. Götür bunu. Git bana patlamış mısır yap, gel!"

Gözlerimi devirip yerimden kalktım. Ağlayacakmış gibi çıkan ses tonumla beraber odadan çıkarken "Bence ben ölmeliyim."diye mırıldanıyordum. Melih ise sessiz sessiz gülüyordu.

Abimin odasında ki soğumuş kahveyi alıp mutfağa götürdüm. Bir tencereye yağ, mısır ve tuz döküp karıştırırken odamda bulunan aptalı düşünmemeye çalışıyordum. Mısırları patlatıp boş bir kaseye doldururken abim odadan yine bana sesleniyordu. "Nerde kaldın köle?!"

"Geldim geldim."diye cevap verip odasına girdim. Patlamış mısırı ona verdikten sonra gidecektim ki kaseyi elinde evirdi çevirdi ve garip bakışlarla bana geri verdi. "Bu ne lan? Barbie'li bu kase! Git değiştir köle!"dedi Kerem yine Kerem'liğini yaparak.

'O barbieli kase orada ne arıyor? Çocuk musun sen?' sorularını duyar gibiyim. Arar canım. Biz de her türlü arar. Zaten normal bir kız olsaydım küçükken barbielerimin kafalarını kopartmak yerine saçlarını taramaya çalışırdım. Bu kaseleri de bir hevesle almış, canım sıkılınca da cd kalemleriyle yüzlerine bıyık çizmiştim. Bıyıklı barbieler... Yaramazım kabul ediyorum.

Kaseyi geri alıp dişlerimi gıcırdatarak odadan çıktım. Eziyetin bile bokunu çıkarıyordu. Kaseyi değiştirip tekrar verdikten sonra "İzninizle odama gidebilir miyim sahip?"dedim.

Keten PrensesWhere stories live. Discover now