Bölüm 47

254 18 0
                                    


2 AY SONRA

Sıcak yerini soğuğa bırakırken, baharın o eşsiz ahengi gitmiş, yerine kasvet gelmişti. Saatlerden akıp giden zamanın koşuşu sarmıştı dört bir yanı, sanki herkes kendi inine çekilmişti.  Fırtına öncesi sessizlik değildi, yıkım sonrası yorgunluktu. Artık kimse birbirine dokunmak istemiyor, kimse başkasının derdiyle uğraşmak istemiyordu.  Şu yaşamda belki de tüm düşmanlıkları yok edecek yegane güç, kaybetme korkusuydu. Bir sağlık gittiği zaman, geride bırakılan enkazın bir önemi kalmıyordu. Gündem, her an değişiyordu. 

Aradan yaklaşık 2 ay geçmişti, aylardan Eylül'dü. Sonbaharın ben geliyorum demesiyle, o yemyeşil yapraklar sararmaya yüz tutmuştu.   Dağlarından gelen ordu gibi tozu toprağa katıyordu, sis ve soğuk her yere yayılıyordu. Turuncunun ve grinin hüküm sürmeye başladığı çevrede, küçük fareler de minik deliklerine giriyordu. Telaşlı insanların hızlı hızlı yürüyüşünü, küçük dünyasından devasa yaratıkları izler gibi izliyordu. 

Dedim ya, Eylül'dü, Kasım kadar acımasız değildi. Biraz daha iyi kalıyordu şu sonlara, sanki giden geri dönermiş gibi umutla bekleyendi. Eylül, Ne Kasım kadar acımasız ne Ekim kadar gerçekçiydi.  

O son olaydan sonra herkesin gündemi değişmişti. Sanki hiçbir şey olmamış gibi Rüzgar, Murat ile kız kardeşini yok sayıyordu. Onları hayatından çıkarmış gibi tavırlar sergileyerek bir de kimsenin söz etmesine izin vermiyordu. Deniz'e bile bu konuda sinirini ve net tavrını göstermiş, susmasını söylemişti.  İşe gidip geliyor ve sadece karısıyla ilgileniyordu. 

Hayat şuan Sarafoğlu Konağının geliniydi, kendilerine ayrılan tek göz odada yaşayıp gidiyordu. Eşi sabah kahvaltıdan sonra çıktı mı anca akşam geliyordu. Kendini sürekli kitaplara veriyordu, okuyor, okudukça kayboluyordu. Neyse ki ailesinin evinden tüm eşyaları toplanıp konağa getirilmişti. Bu hem iyi hem kötü bir şeydi onun için. Vardı ama o günden beri yok sayılıyordu. Sanki artık olmadığını düşünüyordu. Sabırla bekliyordu ama hiçbir şey değişmiyordu. Bu yüzden Murat'ın ona verdiği sözü hatırlatıp tutması gerektiğini söyledi. Çünkü ailesi tarafından yok sayılmaya ve Handan'ın baskıcı kaynana tutumlarına daha fazla katlanamıyordu. 


Evet, gündem değişmişti. Ne yazık ki Sarafoğlu konağında olaylar bir türlü dur durak bilmiyordu.  Konakta, aile içi tartışma yaşanırken, Bekir Ağa stresi daha fazla kaldıramayarak yere yığılmıştı. Yaşlılığından dolayı eskisi kadar dinamik değildi, hatta Deniz evlendiğinden beri elini kolunu her şey çekmiş, tüm ağalara yetkinin artık oğlu Kenan'da olduğunu duyurmuştu. Neredeyse bir yıldır istirahat ediyordu. Gerekmedikçe şirkete bile uğramıyor, giderse bir imza için gidip geliyordu. Eli ayağı olan bir yardımcısı vardı, her şeyini ona hallettiriyordu ama hayat işte, gelecek olan geldi mi, ne yapsan nafile. 

Kenan ve Kemal aileleriyle birlikte apar topar hastaneye geçmişti, acı acı çalan sirenin ardında Şimdi hepsi hastane kapısının önünde çaresizce bekliyorlardı. Babasına en bağlı olan Kemal'di. Hayata daha duygusal yaklaşıyor abisi kadar katı olamıyordu. Babası kızdı mı sanki dünyası yıkılırdı, şimdi onsuz olma düşüncesiyle karşı karşıyaydı ve herkes o da sonucun ne olacağını biliyordu. 

Kapıdan çıkan doktor tanıdığı Kenan'ın yanına gidince herkes bir anda ayaklanmıştı. Geçmiş olsun dilerken Kenan babası hakkında bilgi almak için gözlerinin içine bakıyordu.  Entübe edilmişti Bekir Ağa, bilinci kapalıydı. 

Doktorun gözlerindeki donukluğu gördü, iyi olsaydı parlardı. O an kendini o duruma hazırladı. Çünkü biliyordu, yoğun bakıma giren, kolay kolay dönmezdi...

Alıp da başını gitmek istersin, karanlık sokaklar; kör, sağı, dilsiz...

- Her şeye hazırlıklı olun Kenan Bey...

Ve bir feryat koptu Bennu'nun yüreğinden...  Hastane koridorunda yankılanmıştı... Onca yıl en çok acıyı babasından görmüştü ama o adamın arkasından feryat figan kalan da oydu. 

Başka söze ne gerek...

Hayat devam ediyor, ağlasak da...

Karısı vardı, kendini sevdiren, saygıyı öğreten.. O kadın, duvarla yeksan oldu. Çocukları mahvoldu. Soğuk bir koridorun yetersiz ışığının altında onca insan, onca yaşam, içeride kalan bir hayata ağlıyordu. Çınardı ya, ataydı. Saygıda hürmet kusur edilmezdi, cengaverdi gençliğinde, karısının gözlerinin önünden geçip giderken anılar, yakıştırırdı, yakışıklıydı... Kenan'a bakarken bebekliğini gördü, daha dün değil miydi, aile olmaları? Zaman su gibi nasıl da akıp gitmişti ömre yılları sığdırırken? Şimdi onları aile yapan zaman, yanında yuvasını da götürüyordu. Yaşmağı, onu boğuyordu çünkü kocasını kaybetme gerçeğiyle yüzleşiyordu. 

Köşeye iliştirilmiş sandalyeye çöken Bennu, 20 yıllık acılarını düşünemiyordu. Sadece ona olan sevgisini düşünüyordu. Küçücüktü, sadece sevmişti ve sevdiğini elinden almışlardı. Ona yıl, onca bahar, onca kış, vardı ama yoktu. Ruhsuz bir bedende hapsolmuş yalnız bir ruhtu. Ama onca yaşadığı acının sebebi olmasına rağmen, sadece ona olan sevgisini düşünüyordu. Böyle olmamalıydı, sevgi gerçeklerin önüne geçmemeliydi.


Aradan 2 saat geçmesine rağmen, sanki yıllar sığmıştı içine. Sanki, zaman geçmiyordu. Umut olmayınca, dünya durmuştu. Bir evin bacasına ateş düşmüş, dumanı herkesi boğmuştu. Yoğun bakıma koşan hemşireleri ve doktoru  gören herkes, bir anda telaşlanmıştı. Acaba Bekir Ağa için mi koşuyorlardı, başkası için mi düşüncesi yüreklerini ağızlarına getirmişti. 

Kenan ile Kemal, kapının önüne gidip beklemeye başladı. Dakikalarca beklemişlerdi. Doktor, onlara her şeye hazırlıklı olun deyince, tanıdıkları herkesi aramışlardı. Deniz ile Rüzgar hemen evden çıkmışlardı. Böyle bir haber, Deniz'i hemen ağlatmaya başlamıştı. Çünkü biliyordu, babasını alan hayat, dedesini de alacaktı. Yaklaşık 1 saatlik yoldan sonra Rüzgar ve eşi hastaneye geldiğinde, onları gören hanımlar, bir kez daha ağlamaya başlamışlardı. Deniz de hem akrabasını kaybetme duygusuyla hem de gebeliğin verdiği hassasiyetle onlarla birlikte hemen ağlamaya başlamıştı. Sarılmalar bittiğinde, Deniz köşeye oturup yanında oturan annesinin omzuna başını yasladı. Annesi de kollarını ona dolayıp sarıldı. Yürekteki alev, yüzlerine yansımıştı, Bennu'nun yüzünü ateş basıyordu. 

5 Dakika sonra, doktor kapıdan çıktığında, ailenin önünde durdu. Elini yanında duran Kenan'ın omzuna koyup dudaklarını birbirine bastırdı.

- Başınız sağ olsun...

Ve bir karga uçtu, gecenin karanlığını bölerek. Bir rüzgar salladı ağacı, yaprakları döküldü. Bir damla kan çekildi kalpten. Bir damla yaş süzüldü gözden. Geri dönüşü olmadığını bir zamanın ilk anında, bir nefes verildi ciğerden...



Deniz ( FİNAL) Where stories live. Discover now