2.Sezon - Saat 3

783 73 17
                                    

*

Hepimiz şaşkın bir şekilde Savaş'a baktığımızda Savaş "Şerefsiz iyi boğuşuyor ya, zamanında güreşciydi heralde" diyerek gülmeye başladı. Onun bu umursamaz tavrı karşısında hiç kimse onun gibi gülmüyordu, burada bir anlık hata canına mâl olabilirdi. Savaş'ın yanına giderek kollarını ve omuzlarını inceledim, ne yaptığımı sonradan anladığında alaycı bir tavırla "Hadi ama ısırılsam anlardım heralde, hem ölmedim bak hâlâ buradayım işte" dediğinde herkes ciddi anlamda sinirlenmişti Savaş'a. Ayhan sinirli bir şekilde suratına bakarak "Kıza dua et, yoksa ölecektin ve ben kılımı kıpırdatmazdım. Kendi canını hiçe sayan benim canımıda hiçe sayar" diyerek odadan çıkmıştı. Söylediği sözlerde sonuna kadar haklıydı, yaptığı gereksiz bir şeydi. Odadan hepimiz teker teker çıktığımız sırara üst katlardan acı ve tiz bir çığlık duyuldu. Herkes birbirine baktıktan sonra hepimiz üst kata çıkan merdivenlere doğru koşmaya başlamıştık. Yeni bir maceramı yoksa alıştığımız hatta alışmaya çalıştığımız yeni hayatın bir parçasımıydı oraya gidene kadar öğrenemeyecektik.

*

Merdivenlere geldiğimizde yabancı askerlerden 3 tanesi aşağı doğru kaçmaya çalışıyordu. Ayhan önlerine geçti ve silahını doğrulttu, hiçbirisinde silah yoktu ve üstleri kan içindeydi. Ne olduğunu anlamaya çalışıp yukarı doğru bakan Ayhan adamlara merdivenden yavaşça inmelerini ve koridora gelerek duvar dibine çökmelerini işaret etmişti. Silahımı adamlara doğrultarak oturur vaziyette duvara yasladım, bir taraftan da vücutlarında ısırılan bir yer varmı diye bakıyordum. Ayhan sağ cebinden çıkardığı el fenerini bir hayli karanlık olan üst kata doğru tutup olayı anlamaya çalışıyordu. Merdivenlerin yarısından geri dönüp yanımıza geldiğinde "Böyle anlayamayacağız gidip bakmak gerekiyor, bu şerefsizler kaçtıysa devamıda yukarıdadır" dedi ve el fenerini kapattı. Önceliğimiz bu adamlara bir çözüm bulmaktı. Biraz düşündükten sonra koridordan rastgele bir odaya götürüp aralarından en büyük makineye ellerini ve ayaklarını bağlama kararı almıştık. Böylesine tehlikeli bir platformda el ve kol bağlamak öldürmekten daha kötüydü fakat biz de bu kötülüğe göz yumarsak onlardan hiç bir farkımız kalmazdı, Savaş'ı bin minnet adamların başında beklemeye ikna edebilmiştik. Geride kalan 4 kişi hızlı adımlarla üst kata doğru ilerliyorduk, bu harabe yer o kadar çok canımı sıkmaya başlamıştı ki artık bir an önce Ece'yi bulup çıkmak istiyordum.

1. Grup askerin ağzından

Anlam veremediğim bir korku ve heyecan var içimde, Komutan ayrılma emri verdiğinden beri içimde bir şüphe var, diğer arkadaşlarla beraber bize ayrılan bölgeyi aramaya devam ederken ileriki odalardan gelen uğultu sesleri hepimizi olduğumuz yere çivilemişti. Sessiz hareketlerle odanın kapısına doğru yaklaştığımızda uğultular yerini konuşmalara bırakmıştı, kadın erkek çocuk her yaştan ses geliyordu fakat yine anlam veremediğimiz bir dil konuşuluyordu
İçeride kaç kişi olduğunu kestirmek imkansızdı fakat yapacak başka hiç bir şey yoktu, arkadaşlarıma dönerek hareketimle beraber giriyoruz işareti yaptım ve kapıyı açarak bir hışımla 5 kişi içeri girdik. Silah doğrulttuğumuz insanlar panik yapıp ellerini kaldırdığı sırada onlara zarar vermeyeceğimizi anlatmaya çalıştık fakat dilimizi bilmedikleri ap açık ortadaydı. Gözlerim Ece'yi arıyordu fakat görememiştim, hız kesmeden yolumuza devam etmeliydik fakat bu insanları burada bu tehlikenin ortasında nasıl bırakacaktık. Belliydi ki onlarda kendi istekleri doğrultusunda gelmemişlerdi, göçebeye benziyorlardı. Teker teker yaşlısından çocuğuna herkesi süzüp ne yapacağımızı düşünürken arkamdaki askerlerden birisi hareketsiz bir şekilde yere düştü, silahıma davranıp arkamızı dönmeye kalmadan kafamıza silah doğrultulmuştu bile. 4 asker ve yerde yatan arkadaşımız ile birlikte kafamıza silah dayayan bu kişilere karşı hiç şansımız yokmuş gibi gözüküyordu, sayıca bizden üstünlerdi ve yüzleri anlam veremediğim bir şekilde kırmızıydı. Yerde yatan arkadaşa baktığımda kafasının kanadığını gördüm, görünen o ki sadece bayıltma amaçlı bir darbe verilmişti. Kimsenin canının yanmaması için silahlarımızı yavaşça yere indirecektik, şu anlık gerginlik çıkartmaya gerek yoktu neticede yanlız değildik fakat her geçen saniyede daha fazla bağırmaya başlıyorlardı ve bir şeyin etkisinde gibi gözlerinden ateş çıkar derecesinde sinirlilerdi. Silahlarımızı indireceğimiz sırada yerdeki arkadaş kendine gelmeye başlamış olacaktı ki ayağa kalkmaya çalışıyordu. İçlerinden birisi yere doğru eğilerek saçlarından tutup kafasını zemine vurmuştu. Yerde akan kanlara bakacak olursak arkadaşımızın burnu kırılmıştı, çıt bile çıksın istemiyorlardı. Korkudan titreyen kadınlar birde yerdeki kanları gördükten sonra kısa süreli bir  çığlık atmışlardı, ortada bir yaygara havası hakimdi. Göz ucumla diğer arkadaşları kontrol ettim ve eğer bir şey yapılacak ise şimdi yapılması gerekliydi.

~~

Üst kata çıktığımızda hangi tarafa doğru gideceğimizi bilmiyorduk fakat her ne yapacaksak hızlı yapmamız gerektiğini de biliyorduk. Çok fazla gidilecek yön ve oda vardı. Ayhan elini yukarı kaldırarak sessiz olmamızı istedi ve "Dinleyin" dedi. Sağ tarafta ki odalardan bir uğultu geliyordu ama bu zombi değil insan sesleriydi. Hepimiz temkinli bir şekilde seslerin geldiği yöne doğru ilerliyorduk. Son koridoru dönmemizle birlikte sesler çok yakından geliyordu, Ayhan önümüzde her hangi bir olaya karşı tetikteydi. Biraz daha yaklaştığımız da odanın içini pek göremesekte kapı girişinde silahlarını doğrultmuş ve bağırarak komutlar vermeye çalışan yabancı adamları gördük. İçeride k yüksek ihtimal ile bizim gruplarımızdan birisi olmalıydı. Ayhan gözünü bile kırpmadan işareti verdi parmak uçlarımızda odaya doğru yaklaşmaya başlamıştık, her adım da içerisini daha net görebiliyorduk. İçeride yerde yatan bizden birisi vardı ve silahsızlardı, herşeyden öte Ayhan'ın askerlerine ve rehine gibi görünen fakat pekte emin olamadığım insanlara zarar gelmeden silahlı adamları etkisiz hale getirmekti. Ayhan ve ben birbirimize bakarak ne yapacağımız hakkında düşünmeye başlamıştık, Ayda'ya baktığım sırada ne yaparsak katılmaya ve ayak uydurmaya dünden razı olduğunu gördüm yalan yok bu tavrı çok hoşuma gidiyordu. Kısa bir süre sonra Ayhan'dan beklenen işaret gelmişti ve hep birlikte içeri girmeye başlamıştık. Gözlerini yerde kanlar içerisinde yatan askerden ayırmadan tek tek adamları indirmeye başlamıştı, arkasından biz de temkinli atışlar yaparak yanlışlıkla kimseyi vurmak istemiyorduk. Fırsattan istifade eden diğer askerler yerdeki silahlarını aldıkları gibi siper alıp ateş etmeye başlamışlardı. Taaruz ateşi denilen şey tam olarak buydu, 1 dakikadan az süren bu çatışmada karşı taraf dışında yaralanan ve ölen kimse olmamıştı. Ayhan silahını askılığı sayesinde omzuna atarak yerde ki askerin yanına doğru koşmuştu. Omuzundan tutup ters çevrildiğinde ise yüzünü görebiliyorduk, herkesin aynı anda yüzünü buruşturduğunu gören asker gülerek "Hadi ama o kadar da kötü olamaz" diyerek alay ediyordu. Zemin beton olduğundan dolayı hasar çok fazlaydı fakat asker acı hissetmiyordu aksine yüzü gülüyordu. Hemen pansuman yapılması gerekliydi aksi takdirde enfeksiyon kapma olanağı ve burnun sakat kalma olasılığı çok yüksekti. Çantalarından çıkardıkları pansuman setiyle gerekli temizliği yaparken Ayhan ve Ali ise korkudan bir köşede hala titremeye devam eden insanların yanına gidiyorlardı. Belliydi ki isteyerek gelmemişlerdi fakat onlar için yapabileceğimiz hiç bir şeyimiz yoktu. Belki de Ece'yi de sağ salim bulduğumuz zaman onları da yanımızda götürebilirdik. Bu kıyamet ortamında hiç bir masum insanı yarı yolda bırakmak bize yakışmazdı. Onlarında korkuları biraz olsun yatışmıştı, bizim zarar vermeyeceğimizi anlamış olacaklardı ki insaniyet içerikli gözlerle bizlere bakıyorlardı. Ali ne kadar buradan çıkmamaları gerektiğini söylesede gerçekten anladıklarını pek zannetmiyordum. Kafaları ile onaylıyorlardı fakat olağan dışı bir durum da hiç birinin kurtulma şansı yoktu. Yavaş yavaş toparlanmamız gerektiğini ve alt kattaki silah odasına gitmemiz gerektiğini söylediğimde herkes kalkmaya başlamıştı.


Geldiğimiz katı da kontrol ederek Savaşın yanına ağır adımlarla ilerliyorduk. Bizim geldiğimizi gören Savaş ayağa kalkarak başımızın etini yemeye başlamıştı bile. Aralıksız olarak nerede kaldınız, bu kadar bekletilir mi bir insan, haber de alamıyorum sizden gibi soruları sormaya devam ederken yanımızdaki askerleri görünce bazı sorularının cevabını almıştı. Benim de kafam da çok fazla soru işareti vardı fakat cevabını asla alamıyordum, Savaş'ın yanında bıraktığımız adamlar bir şeyden korktukları için bulunduğumuz kata doğru kaçmaya çalışmışlardı fakat biz yukarı çıktığımız da hiç bir şeye rastlamamıştık, bu sorular kafamı karıştırmaya devam ediyordu. Kaçakları da alıp yolumuza devam ediyorduk saat neredeyse 3 olacaktı, Ece'nin diğer gruplarla beraber buluşma yerine gelmesini ve şu lanet yerden çıkıp gitmeyi o kadar çok istiyordum ama bunu sadece gidince görecektim. Acaba çıkıp gitmek bizler için nasip olur muydu yoksa yine bir macera içine mi girecektik...

Zombi Salgını (Düzenleniyor) Where stories live. Discover now