Nefretin Başlangıcı

26.6K 1.3K 775
                                    

Antalya'da cehennem sıcaklarının hüküm sürdüğü herhangi bir yaz gününün akşam üzeri saatleriydi. Evin bütün kapı ve pencereleri açık olmasına rağmen en ufak bir esinti yoktu. Sıcaktan yüzüme yapışan saçlarımı tepeden özensizce topladım. Her nefes alışımda ciğerlerime doldurduğum sıcak havayı ateş olarak dışarı veren bir ejderhaymışım gibi hissediyordum. Üniversite sınavı sonuçları yeni açıklanmıştı. Bir gözüm telefonda, okul arkadaşlarımla konuşuyordum. Bir gözüm tercih rehberinde geleceğime hükmedecek kararı vermeye çalışıyordum. Annem ıslak ellerini havluyla kurulayarak salona girdi.

"Haberler başlamıştır kızım. Televizyonu açsana."

Kafam dalgın bir halde kumandanın kırmızı tuşuna bastım. Bir anda ekranda beliren zirve, kar, türk bayrağı görüntüleriyle annem de ben de şaşkınlık içinde donup kaldık.

"Milli dağcımız Atlas Dorukan, Pobeda zirvesine tırmanışını tamamlayarak Rusya Dağcılık Federasyonu'nun layık gördüğü Kar Leoparı ünvanını elde eden en genç Türk dağcı oldu. Yirmi üç yaşındaki Dorukan, bu ünvanı haketmek için on sekiz yaşından beri Sovyet Asya'daki 7000 metre üzeri yükseklikteki beş dağa tırmanışlar gerçekleştiriyordu. 7439 m yükseklikteki zirvesiyle Kırgızistan - Kazakistan sınırında yer alan Pobeda Dağı, tırmanan her altı dağcıdan birinin ölümüne sebep olmasıyla ünlü, oldukça zorlu bir dağ. Babası Kenan Dorukan'ın izinden giden Atlas, ülkemizde Kar Leoparı ünvanını hak eden üçüncü sporcu oldu."

Atlas'ın zirveye diktiği Türk bayrağı ile çekilmiş fotoğrafı, gören herkesin milli duygularını kabartacak bir güzellikteydi. Herşeyden önce insan, ülkesi adına gururlanmaktan kendini alıkoyamıyordu. Bununla beraber, annem ve benim için farklı duygular uyandıran bir görüntüydü bu. Dorukan'lara duyduğumuz nefret, Atlas'ın başarısının getirdiği duygularla çelişiyordu. Tüm bu karmaşanın içinde bir de yüzündeki o ciddi ifadesiyle konuşan Atlas'ın kurduğu cümleleri duyduk.

"Bu başarımı sekiz yıl önce Pobeda'ya tırmanırken kaybettiğimiz ünlü dağcımız Timur Özgen'e ithaf ediyorum. Huzur içinde uyu Timur abi."

Babamın adını ağzına alma cüretini göstermesiyle içimde beliren hayret yerini çok çabuk şekilde yakıcı bir öfkeye bıraktı. Yumruk biçimini alan ellerimi sıktım. Annemin gözünden akan sessiz yaşları gördüğümde, Atlas'ın istediği herşeyi elde eden özgüvenli suratı gözlerime karanlık bir perde indirdi. Kaskatı bir nefret kör kuyular gibi sardı dört bir yanımı. Derinleştikçe derinleşen bir karanlığın içine çekildiğimi hissettim.

Yetmemiş miydi? Bunca yıl çektiklerimiz yetmemiş miydi? Nasıl bir yüzsüzlüktü bu? Hala ne cüretle babamdan bahsedebiliyordu?

Babam Timur Özgen başarılı bir dağcıydı. Ülkemiz adına sayısız ilke imza atmış bir sporcuydu. Spor çevrelerinde tanınan, sevilen, sayılan biriydi. Sekiz yıl önce Pobeda tırmanışı esnasında hayatını kaybettiğinden beri hayatımızda hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmamıştı. Babamın üniversiteden en yakın arkadaşı, tırmanış partneri ve iş ortağı Kenan Dorukan, annemi arayıp acı haberi verdiğinde henüz on yaşında bir çocuktum. Çığ düştüğü haberini alan annemin gözü yaşlı bir şekilde, "Bir daha arayamaz mısın Kenan?" deyişini hiç unutmuyordum. İçimdeki yangın taptazeydi hala. "Bütün gün süren arama çalışmaları sonuç vermedi Melek. Timur'u bulamadık. Başımız sağ olsun."

Zirvelere tutkun bir adamın, babasına tutkun kızıydım ben. Birlikte çıktığımız doğa gezilerinde attığı büyük adımlarına yetişebilmek için canla başla çabalardım. Kocaman bir adamdı benim babam. Dağ gibi heybetliydi. Kocaman da bir yüreği vardı. Tüm canlıları sever, insanlara değer verirdi. Doğaya saygıyı, insana saygıyı ve adaleti ben ondan öğrendim. Farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmayı, fakat başkalarını anlamaya çalışırken kendi sözünden şaşmamayı ondan öğrendim. On yıl kadar kısa süre bulunduğu hayatımdan gittiğinde büyük etkiler bırakmıştı geriye. Hiç istemezdi biliyorum, elinde olsa asla bırakmazdı annemle beni. Yaşanabilecek sonsuz anının onsuz eksik ve tatsız kalması gibi, babamı kaybettiğim günden itibaren eksik bir kız çocuğuydum ben de artık.

POBEDAWhere stories live. Discover now