Tarafsız Bölge

7.7K 786 871
                                    

Kimdim ben?

İpek Özgen?

Öztürk?

Dorukan?

Hiçbiriydim.

Babalar ve oğullarının kıran kırana saf tuttuğu bir savaşta ben sadece babasını kaybetmiş tek başına bir kız çocuğuydum.

Tek başına bir İpek'tim.

Etrafımı çepeçevre kuşatan bir olaylar zinciri içerisinde kalmıştım. Çaresiz olduğumu sandığım bir an vardı ki artık o bile çok geride kalmıştı. Babamın ölüm şekliyle yüzleşmiş, duyduklarıma rağmen ayakta kalmıştım. Babamın, uğruna hayatını feda ettiği insanların gözlerinin içine bakmış, yine de ayakta kalmıştım.

Gün günden uzun, gün günden karanlıktı. Bu uzun ve karanlık günün sonunda alınacak kararlar, verilecek tavizler varsa eğer kendi adıma durduğum konum belliydi, netti. Ben artık sadece kendimden sorumluydum. Sonuna geldiğimiz bu oyunda herkes saflarını sıklaştırırken, birilerinin kozu olmayı veya korunmasına sığınmayı kesinkes reddediyordum. Bu yüzdendir, tarafsız saha diye adlandırılan yer her neresiyse oraya gitmeden önce Tunç'un benimle baş başa konuşma isteğini de reddettim.

Sayısız cevapsız aramaya rağmen tek bir mesaj atmıştı sadece: "Senin için endişe ediyorum. Lütfen bana ulaş. Konuşmalıyız."

Kişiliğinin geldiği son boyut düşünülünce beni bu kadar gözetmesini herşey kadar yorucu buluyordum. Evinin mutfağında kendi canıma kıymayı denediğim günden beri aynı değildik. Bazı şeyler geri dönülemez şekilde değişmişti, bunun farkındaydım fakat aynı zamanda o gün o evde canıma kıymak istememe sebep olan olaylar zincirini onun tetiklediğinin de sonuna kadar farkındayım. Bir kez daha beynime girmesine müsade edemezdim. Ne söyleyecekse hatta gerçekten kendisini kolladığı kadar benim menfaatimi de gözetiyorsa bunu herkesin içinde ortaya koymalıydı.

"Konuşulacak bir şey yok. İlk domino taşı devrildi." yazdım. Gerisi sadece hüsran...

Atlas bana uyumamı söylediğinden beri evin içinde bir yerlerde kaybolmuştu. Salon koltuğunda, oturduğum yere kıvrılmışım ben de. Birkaç saat gözlerimi kapatmayı planlarken baygın şekilde uyuyakaldım. Atlas'ın çok uzaklardan gelen hayale karışık sesiyle derin uykumdan uyandım. Hayal gibiydi ama güzel yüzü karşımdaydı. Henüz. Saçları ıslaktı. Yeni duş almıştı. Giysilerini değiştirmişti. Tertemiz kokuyordu.

"İpek... İpek... uyan." Sesinde incitmek istemez gibi nazik ama mesafeli bir ton vardı. Bilmiyordu ki bu haliyle herşeyden çok incitiyordu. "Birazdan çıkmamız gerekiyor. Tunç buluşma yerini mesaj attı."

Dışarıdaki karanlığa bakılırsa akşam olmuştu. Uyumadan önce üzerimde olmadığından emin olduğum örtüyü kaldırarak yerimden kalktım. Yüzüme dökülen saçlarımı geriye ittim. Atlas hala karşımda dikiliyordu.

"İyi misin?" diye sordu az önceki ses tonuyla. Ani uyandığım için biraz başım dönüyordu.

"İyiyim sanırım."

"Tamam." dedikten sonra saçlarını kurutmak üzere yanımdan ayrıldı. Belli ki iyiyim'in sanırım kısmıyla ilgilenmiyordu.

Saatler öncesinde çığ düşmüş hayatımın kesin hasar tespitini tutamışken, Kenan Dorukan'a ait bir aracın içerisinde Tunç'un bizi çağırdığı yere gidiyorduk. Atlas ön koltukta babasının yanında oturuyordu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Birazdan ikimize dair düşünmekten daha kritik konularla meşgul olacağımı biliyordum. Bu yüzden, henüz vakit varken, Atlas'la olan geçmişimizi düşünmek için kendime küçük bir fırsat tanıdım. Hep bir, olmuşluk olamamışlık kargaşası içerisinde yeşermişti ona olan sevgim. Bu yüzdendir, bir yanım ondan hep giderken, bir yanım hep kalmıştı. Bir yanım bitirirken bir yanım başlamıştı. Şimdiyse, gecenin karanlığıyla hüznün iyiden iyiye çöktüğü saatlerde, birlikte, yeni bir bilinmeyene yol aldığımız o arabanın içerisinde, geçmişin bana olduğu kadar ona da acı getirdiğini düşünüyordum. Bana gelmişti, ayak diremiştim. Sevmişti, sevmiştim, ayak diremiştim. Sonra birbirimize koşmuştuk tarifsiz bir ihtiyaçla. Hem de ne biçim bir ihtiyaçtı bu. Bütününe kavuşma sancısıyla ikimizi de kavuran, için için tüten bir yangın. Hayatım boyunca olmaktan en çok korktuğum yerde, olmaktan en çok korktuğum kişide ömre bedel bir aşkı bulmuştum. Onun içinse ömre bedel bir pişmanlık olmuştum. Bencilliğin vücut bulmuş haliydim. Gerçekte kim olduğumu bilseydi, bana yaklaşımının farklı olacağını söylerken en çok da bunu koymuştu ortaya. Çünkü onun açısından bakılınca, bencil bir kızın hedefleri doğrultusunda kullanılmış olmaktan başka bir şey kalmıyordu geriye. Bana kızmıyordu üstelik, sitem de etmiyordu. Mahcubum, diyordu, sana karşı mahcubum.

POBEDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin