Yaşattığının Bedeli

8.5K 838 314
                                    

Şarkı: Imany - No Reason No Rhyme

Gecenin karanlığında kendimden kaçmak ister gibi koşarken, ardımda bıraktığım kaostan kopmuş, zihnimin içinde, geçmişin huzur bozan korkularının yarattığı dehlizlerde kaybolmuş bir haldeydim.

Antalya.

Yankılanarak çalan korkutucu bir zil tonu vardı ev telefonunun. Annem ütü yapıyordu o esnada, ben ders çalışıyordum. Elindeki işi bırakmamak için benim bakmamı isteyen annemin yaşadığım sıkıntıdan haberi yoktu. Basit bir istekti sadece bense korkuyla dolmuştum çoktan. Tanımadığım yetişkin bir erkek sesinin ahizenin diğer ucunda, korkularımın kabusa döndüğü yerde beni beklediğini biliyordum. Bir süre önce başlayan bu aramalar, genellikle annemin işte olduğu, benimse okuldan dönüp evde yalnız kaldığım saatlere denk geliyordu. Bir iki kez annem evdeyken de aramıştı. Telefonu farklı biri açtığında kesinlikle konuşmuyor, o gün bir daha aramıyordu. Eğer açan bensem konuşmaya başlıyordu. Bütün derdi benimleydi. Tanımadığım bir adamı başımıza musallat ettiğim için öylesine korkuyordum ki kendimi suçlu hissederek anneme anlatamıyordum.

Salondan koridora doğru idam mahkumu gibi ağır adımlar attığım yürüyüşüm belki on adım sürdü ama ömrümden on yıl götürdü. En sonunda açılmak üzere yılmaksızın çalmaya devam eden telefonun krem rengi ahizesini kaldırdım.

"Efendim?" dedim.

Karşı tarafın sesimi tanımaya çalıştığı anlık bir sessizlik oldu, ardından,

"Nasılsın güzelim?" diye cevap verdi.

"Allah'ın belası hayvan." diye fısıldadım ahizeye. "Geber, öl." Karşılığında duyduğum ses, nefretimden keyif alan bir insanın mide bulandıran kıkırdamasıydı.

Telefonu hemen o an kapattım. Arkamı dönmeden yeniden çaldı.

"Kızım açsana şu telefonu!" Annem açıp kapattığımı farketmemişti. Yutkunarak yeniden açtım.

"Arama artık. Arama yeter." dedim.

"Neden ama güzelim?" dedi derinden gelen o tok, kalın ses tonuyla. "Neden korkuyorsun ki benden? Ben sadece seninle sohbet etmek istiyorum."

"Bir daha ararsan polise şikayet edeceğim."

Aynı anda salondan annemin sesi yükseldi.

"İpek, kim arıyor?"

Ses dalgaları atmosferin dışında yayılmaz. Çünkü sesin yayılması için hava gereklidir. Salonda annemin önünde durduğu ütü masasıyla, koridorda tam olarak önünde durduğum telefon sehpası arasında ne kadar hava partikülü varsa hepsini annemden yükselen ses dalgaları yutmuş gibiydi. Çünkü annemin sesi ahizeyi dalga dalga aşıp karşı tarafa ulaşırken ben, korkudan nefes alacak hava dahi bulamıyordum.

"İpek..." dedi sapık, öğrendiği her harfin keyfini çıkararak. Öyle bir söyleyişi vardı ki ona verdiğim zevk yüzünden kendi ismimden tiksindim. "Eminim tenin de ipek gibidir senin." Boşlukta bir kibritin çakılma sesini duydum. Ahizenin ucundaki kişi sigarasından derin bir nefes çekti. "Seni yakından görmek için sabırsızlanıyorum."

Bir an için bir soğuma geldi vücuduma. Titremedim de birden katılaştım. Ahizeyi elimden uzaklaştırdım ve sıkmaktan bembeyaz kesilmiş parmaklarıma baktım. Elimin bittiği yerde başlayan kasılmış bileğime, sıkmaktan ortaya çıkmış damarlarıma baktım. Hiç çekici görünmedim kendime. Herşey netleşti birden gözümün önünde.

"Ben de karşıma çıktığın an bıçağı boğazına saplamak için sabırsızlanıyorum." dedim.

Ardından telefonu kapattım. Çok sakin tavırlarla mutfağa gittim. Mutfak çekmecesinden bir ekmek bıçağı aldım, telefonun kablosunu keserek kopardım. Anneme,

POBEDAOnde as histórias ganham vida. Descobre agora