Solstis

6.8K 826 735
                                    

Pobeda bu gece 50K oldu! Ben de bu gecenin anlam ve önemine istinaden, çoook uzun zamandır beklenen bir yüzleşmeyi içeren bölümü yayınlamak istedim. Solstis: Güneş duruyor, demek. Coğrafyada öğrendiğimiz anlamıyla; gündönümü... en uzun gece. Atlas ve İpek'in en uzun gecesi sizlerle.

Not: Hayalet okuyucular siz de çok seviliyorsunuz ama bu bölüm bari bir "hi" filan deyin 🙊

Bölüm Şarkısı: 30 Seconds to Mars - Hurricane

Dünya'nın Güneş'inin çevresinde tapınırcasına döndüğü bir yılda diğerlerinden çok farklı iki gece yaşanır. O iki gecede, birbirine ilahi bir düzenle bağlı iki gezegen birbirinden en uzak mesafede yer alır. Ve o an, öyle bir andır ki, o anın etkisinde ne gündüzler ne de geceler sabit kalır...gündüzler gecelerine küser, her yıl 21 Aralık'ta Dünya üzerinde en uzun gece yaşanır.  

Benim ömrümün en uzun gecesi ise Atlas'a kim olduğumu itiraf ettiğim o geceydi.

"Beni tanıdığını sanıyorsun, tanımıyorsun dedin. Sana yalanlar söyledim dedin. Babanı tanıyorum, baban da beni tanıyor dedin. Babandan nefret ediyorum dedin."

Durakladı. Hepsini hatırlıyordum ve o herşeyi özetlemişti.

"Gerekirse arkamdaki kapı yıkılsın, gerekirse bu ev yansın, sen bana cevap verene kadar önünde durup bu kapıyı açmayacağım İpek." dedi.

Hiçbir şey beni Atlas'ın karanlıkları kuşanan bakışları kadar korkutamazdı.

Bir zaman önce sorulmuş, cevabı verilmemiş sorusunu tekrarladı.

"Kimsin sen?"

Ve ben ona beni ben yapan tek gerçeğimi açıkladım.

"Ben..." diye başladım, sesim çatallanıyordu. Boğazımı temizledim. "Timur Özgen'in kızıyım."

Atlas saniyeler boyunca yüzüme baktı kaldı. Sanki sorusunu sormuş henüz cevabını alamamıştı. Hiçbir şey olmuyor, hiçbir şey değişmiyor, hiçbir tepki vermiyordu. Belki zaman durmuştu, belki de hayat durmuştu. Fakat bunun böyle olmadığını kanıtlarcasına çalan kapı aramızdaki sessizliği paramparça ediyordu.

"Açabilirsin şimdi kapıyı." dedim.

"Ne?" dedi sanki az önce söylediğimi daha yeni anlıyordu. "Ne dedin? Kimin kızıyım dedin?"

Kalbim yerinden çıkarcasına güm güm atıyordu.

"Timur Özgen. Birlikte Pobeda'ya..."

"Timur Özgen'in kim olduğunu biliyorum." diyerek sözümü kesti. Hala hayret içerisindeydi. Gözlerini üzerimden çekemezken yutkundu. "Ama bu nasıl..." Gözlerini kırptı. "Bu nasıl olabilir?" Eminim ki milyonlarca şey geçiyordu zihninden. Yaşanan anılar, söylenen sözler, atılan imzalar havada uçuşuyordu.

"Bir kez yalan söyledim. Sonra gizlemeye devam etmek için daha çok yalan söyledim." dedim.

Ağzını açtı bir şey söyleyecekmiş gibi, söyleyemedi, kapadı. Bense tek bir cümlede kendimi bulmuş, yeniden doğmuş gibiydim. Onun aksine iki elimi, iki kolumu, iki ayağımın üstünde durduğumu, soluduğum havayı ve ona babamın gözleriyle baktığımı sonuna kadar hissediyordum. Onun yapamadığını yapıp yanından geçtim ve kırılmak üzere olan sokak kapısını açtım.

Karşıma çıkan Kenan Dorukan'dı. Fırtına misali içeri attığı ilk adımla bluzumun yakasına yapışarak beni sarstı.

"Yılan! Oğlumun çevresine nasıl sızarsın sen? Ne hakla?" Beni bir an için iteleyince geriye doğru sendeledim ve sırtımdan tutan Atlas olmasa neredeyse düşecektim. Diğer elini babasını benden ayırmak için kullandı.

POBEDAWhere stories live. Discover now