Pobeda 2 (2. Kısım)

10.8K 921 1.3K
                                    

Atlas'ın çantasından çıkan kullanıla kullanıla eskimiş, her yeri işaretlenmiş haritayı inceledim.

Pobeda yolunda ilk ana durağımız olan Ala Tau Dağ Kampına Bişkek üzerinden gitmeye çalışmanın, üstüne bir de bu yolculuğu uçak yerine otobüsle yapmanın zorlu bir tercih olduğunu coğrafi düzlemde açıkça görebiliyordum. Doğruca güneye inip sınırı geçmek yerine batı yönde ilerleyip Issık Kul gölü çevresinden dolaşarak Karakol'a varmayı seçmiştik. Bu rotanın eskinin kısıtlı imkanlarıyla tercih edilecek bir rota olduğu anlaşılabiliyordu. Keza uçakla ilk olarak Bişkek'e inmiş olsaydık yine bu tercih anlaşılır olurdu. Fakat günün koşullarında benim için manevi değeri olmasından başka bir makul sebebimiz olmaksızın bu yolu seçiyorduk.

İkimizde de geride bıraktığımız fırtınalı gecenin yorgunluğu vardı. Otelden günün ilk ışıklarıyla sorunsuz şekilde ayrıldığımızda uykulu ve sessizdik. Sairan adı verilen merkezdeki otobüs terminalinde Alma Ata'dan Bişkek'e giden iki tür araç vardı. Matruşka adı verilen, minibüs benzeri, son derece döküntü araçlar fiyat olarak normal otobüslerden pahalıydı ancak bize sınır geçişinin Matruşka ile daha kolay olacağı söylenmişti ve Atlas'a bakılırsa bu değerlendirilmesi gereken bir unsurdu. Uzun bekleyişlerin hali hazırda sıcak ve bunaltıcı olacak bir yolculuğun eziyetini arttıracağını düşünüyordu. İki kişilik ödemeyi yapıp varış sürelerimizi hesapladıktan sonra ana kamptan bizi almaya gelecek arkadaşlarıyla konuşarak yer ve saat bilgisini netleştirdi.

Çok geçmeden hareket ettik. Sınırdaki evrak kontrolü gerçekten bize söylendiği gibi kısa sürdü. Alnımdan akan teri silerek asfalttan tüten dumanı izlediğim sınır bekleyişi esnasında Atlas'ın öngörüsünde ne kadar haklı olduğunu anlamıştım. Her zamanki gibi... İşlemler tamamlanır tamamlanmaz yola devam ettik. Artık Kazakistan sınırları içerisindeydik. Bir süre daha yol aldıktan sonra derme çatma bir pazar yerinde ilk kez gerçek bir mola verdik. Durduğumuz mola yerini Tunç'un izlettiği videodan hatırlıyordum. Babamın buradaki konuşmaları hafızamda tazeydi, sanki an be an yeniden yaşıyordum. Atlas sessizdi. Onun bu uzadıkça uzayan sessizliği yüreğimi ağırlaştırıyordu. Yolculuğun geri kalanı boyunca babamın dünya gözüyle gördüğü son medeniyetin üzerinde bulunduğumuz topraklar olduğu düşüncesi zihnimi hiç terketmedi ve gittikçe artan ağır bir melankoli ruh halimi derinden derine kuşattı. Öğle saatlerinde ulaştığımız Bişkek yolculuğumuz toplamda beş saati bulmuştu.

Kendimi adım atamayacak denli yorgun hissediyordum, yine de sorduğunda bunu Atlas'a itiraf etmek istemedim. Çünkü o kendince planını yapmış, birileriyle haberleşmişti çoktan. Bişkek'te oyalanmak istemediğini, bir an önce Karakol'a ulaşmak istediğini biliyordum. Ona ek masraf çıkarmak da istemiyordum bu yüzden yola devam ettik. İkinci kez bindiğimiz Matruşka ilkinden de beter bir haldeydi. Sarı renkliydi, dışı paslanmıştı, boyası dökülüyordu. Yine insan istifi bir şekilde içine doluştuk. İkili koltukta Atlas'ın yanında oturuyordum. Bakışlarımı sabitlediğim camda bir adet kara sinek vızır vızır vızıldayarak uçmaya çalışıyordu. Yol ilerledikçe aracın içindeki hava git gide ısındı. Oksijen miktarı hepimize yetmez oldu. Kısa süre sonra yüzleşeceğim yüksek irtifaya bağlı oksijensizlik problemleri göz önüne alınınca durum biraz ironikti. Bana göre çok daha iyi durumda görünen Atlas'a aklimatizasyon çalışmalarının otobüsün içinde başladığına dair şaka yaptığımda gülüştük. İletişim kurduğumuz sayılı anlardan biriydi. Zorunlu haller dışında neredeyse hiç konuşmuyorduk.

Saçlarımı basit bir lastikle tepeden topuz yaparak biraz olsun sıcağın bunaltıcılığını azaltmaya çalıştım. Daha çok yolumuz vardı. Git git bitmek bilmiyordu. Yolların bozukluğundan ötürü sürekli zıpladığımız aracın içinde kafamı zangır zangır titreyen sinekli cama doğru yasladım. Nasıl bir haldeydim ki derhal uyuyakaldım.

POBEDAWhere stories live. Discover now