Korkuları Aşmak

8K 704 446
                                    

Şarkı: Linkin Park - Leave Out All The Rest ♥️

Benim Tunç'un evinde çığlık kıyamet canıma kıymayı denediğim 10 Mayıs günü Atlas, dünyanın ana tanrıçası adı verilen Chomolungma'da zirve tırmanışına başlamıştı.

Sevdiğim adam, insanın limitlerini zorlayan manevi yolculuğunda adım adım yükselirken ben, yükseklerden inen bir çığ misali gittikçe artan bir hızla düşüyordum.

Zirve tırmanışı için hem manevi anlamda hem de fiziksel olarak güçlü bir beden, kararlılık, sebat, tutku ve tecrübe gerekiyordu. Bunların hepsinin onda mevcut olduğunu birinci elden tanımış, deneyimlemiştim. Geriye kalan, hesaplanması mümkün olmayan bir unsur olan şanstı ve o da Atlas'tan yanaydı. Tırmanışta hava koşulları son yılların en iyisiydi. Birlikte gittiği ekipten birkaç dağcı ciddi ölüm tehlikesi atlatmış fakat kimse ölmemişti. Ekibin yarısına yakını zirveyi görmüş, geri kalanlar ise bazı teknik sebeplerle ve sağlık sebepleriyle yarıda bırakmıştı. İçinde bulunduğu ortamın moral motivasyonu genel olarak oldukça yüksekti.

Bütün bunları benimle, 8848 m yükseklikteki zirveye ulaşmasından iki gün sonra döndüğü ileri ana kampta uydu telefonuyla yaptığı kısacık bir aramada paylaştı. Kulağıma dolan sesi tüm haklı sebepleriyle birlikte o kadar heyecanlı ve o kadar mutluydu ki, ben de ondan bana yansıyan bu heyecanla birlikte içinde bulunduğum kötü psikolojiyi unuttum. Birdenbire olduğum yerde zıplamaya, ellerim ağzımda sevinç çığlıkları atmaya başladım.

"Everest'in zirvesine ulaştın! Aşkım sen yirmi dört yaşında dünyanın en yüksek noktasına tırmandın!"

Elbette onun da farkında olduğu bu gerçeği bilinçsiz bir coşkuyla sayıklıyordum çünkü ne kadar tekrarlarsam tekrarlayayım kulağa hala çok güzel ve bir o kadar da inanması güç geliyordu. Aramızda kuş uçuşu on binlerce kilometre mesafe ve tam olarak deniz seviyesinde olan bana göre 6400 m yükseklik olmasına rağmen pırıl pırıl gelen ses tonu ve keyifli gülüşleri hayat veren bir soluk gibiydi. Dakikalar içerisinde yerden göğe kadar mutluydum.

Oysa içine düştüğüm dehlizde yankılanıyordu sesim, bu koyu, kopkoyu ve ne berbat bir çelişkiydi.

Aşk ve nefret; birbirini acıtan ve aynı zamanda birbirini tamamlayan iki parçasıydı aynı bütünün. Atlas'a dair duygularım her zaman bir uçtan bir uca sürüklenip durmuştu. Fakat hiçbir zaman şimdi olduğu kadar yakıcı, birbirini bileyleyen boyutlara ulaşmamıştı. Son günlerde, her gece kalbimde aşkıyla ve ona dair inancımla birlikte uykuya dalmış, her sabah acaba'larla dolu anksiyete krizleriyle, karın ağrıları içerisinde kıvranarak uyanmıştım. Benim sevdiğim adam, sadece nefret ettiğim bir adamın oğlu değildi. Bir ihtimal daha vardı ve o hepsinden beterdi. İki gün önce o nefret ettiğim adamın bir diğer oğlu, hiç bilmediği gayrimeşru çocuğu Tunç önüme yenilmez yutulmaz bir olasılık sunmuştu, o günden beri Atlas'ın sesini duyana kadar kendime gelebildiğim söylenemezdi. Fakat artık içimde yükselen bir ses vardı, hep kuytularda duran, yüzeye çıkmak için umut kollayan o ses Atlas'ın hiçbir şekilde herhangi bir insana zarar veremeyeceğini söylüyordu -değil ki babama. Ve ben o sese inanmayı tüm kalbimle istiyordum.

Telefonu kapattığımız anda ruh halimdeki keskin değişim beni yıpratan boyutlardaydı. Sevdiğim adam, bir insanın ömründe ulaşabileceği en büyük zaferlerden birini kuşanmış halde eve dönüş yoluna geçerken manik depresif bir tempoyla gökten yerlere düştü sevincim. Bana kalan karmaşalarım, yüzleşmekten kaçınmayı tercih edeceğim derecede yoğundu. Atlas'la geçmişi konuşmaya hiçbir zaman geleceği arzuladığım kadar hazır olamayacaktım fakat artık kaçınılmazın da onunla birlikte adım adım yaklaştığını görebiliyordum.

POBEDAWhere stories live. Discover now